Şeyh-i Ekber İbnü’l-Arabî yalnızca tasavvuf metafiziğinin kurucusu değil aynı zamanda bir imam, müçtehit, müstakil fıkıh mezhebi sahibidir. İlim ehlinin birçoğu onun getirdiği esrar ilimleri denizlerine dalmışlar ve zevk ilimlerine dair işaret ve telmihlerinin rumuzlarını çözmek ve açıklamak uğrunda büyük çaba harcamışlardır. Bu yüzden bazen Şeyh’in ilmî konumunu gözden kaçırmışlar ve fıkhî mezhebini araştırmakla ilgilenmemişlerdir. Mutasavvıflar onu tahkik, şühûd ve vücûd ehlinin önderi saymış, Batı’da ve Doğu’daki felsefeciler de ona eşsiz bir filozof gö
Tükendi
Gelince Haber VerŞeyh-i Ekber İbnü’l-Arabî yalnızca tasavvuf metafiziğinin kurucusu değil aynı zamanda bir imam, müçtehit, müstakil fıkıh mezhebi sahibidir. İlim ehlinin birçoğu onun getirdiği esrar ilimleri denizlerine dalmışlar ve zevk ilimlerine dair işaret ve telmihlerinin rumuzlarını çözmek ve açıklamak uğrunda büyük çaba harcamışlardır. Bu yüzden bazen Şeyh’in ilmî konumunu gözden kaçırmışlar ve fıkhî mezhebini araştırmakla ilgilenmemişlerdir. Mutasavvıflar onu tahkik, şühûd ve vücûd ehlinin önderi saymış, Batı’da ve Doğu’daki felsefeciler de ona eşsiz bir filozof gözüyle bakmışlardır.
Mahmud el-Ğurâb’ın İbnü’l-Arabî’nin mevcut tüm eserlerini titizlikle tarayarak hakikat ve şeriat arasındaki dengeyi fıkıhta kurduğunu ortaya çıkaran bu kitabın amacı; Şeyh-i Ekber’in mezhebini, müstakil bir imam, Ehl-i sünnet ve’l-cemaat mezheplerinden bir mezhebin sahibi olduğunu, mutlak içtihat mertebesine ulaştığını, mezhep ve fıkıh imamlarından hiçbirinin daha önce değinmediği bazı hükümler ortaya koyduğunu açıklamaktır.