Kültür ve medeniyet, bir toplumun çağlar boyu, nesilden nesile aktardığı örf, âdet, anane olarak yaşadığı ve yaşattığı birikimden ibarettir. Bu birikimin içinde her türlü maddi ve manevi unsurun belli bir yeri vardır. Toplumlar bugünlerini yaşarken, yarınlarını da tanzim etmek isterler. Bunun için de geçmiş bilgisine ihtiyaç duyarlar. Bu sebeple olsa gerek ki, tarih için, ‘milletlerin hafızası’ benzetmesi yapılır. Dolayısıyla şimdiyi geçmişe bağlayan doğru tarih bilgisinin lüzumu ve tarih bilincinin uyanık olması gerekir. Maalesef doğru tarih bilgisine sahip olmadığımızdan, tarih şuuruna da uzak olmamızı, son
Tükendi
Gelince Haber VerKültür ve medeniyet, bir toplumun çağlar boyu, nesilden nesile aktardığı örf, âdet, anane olarak yaşadığı ve yaşattığı birikimden ibarettir. Bu birikimin içinde her türlü maddi ve manevi unsurun belli bir yeri vardır. Toplumlar bugünlerini yaşarken, yarınlarını da tanzim etmek isterler. Bunun için de geçmiş bilgisine ihtiyaç duyarlar. Bu sebeple olsa gerek ki, tarih için, ‘milletlerin hafızası’ benzetmesi yapılır. Dolayısıyla şimdiyi geçmişe bağlayan doğru tarih bilgisinin lüzumu ve tarih bilincinin uyanık olması gerekir. Maalesef doğru tarih bilgisine sahip olmadığımızdan, tarih şuuruna da uzak olmamızı, sonuç vermektedir.
Bugün Tarih şuuru dediğimiz mefhum, günümüzde olup biten hadiselerin büyük bir kısmının geçmişle bir şekilde irtibatını canlı tutmakla çok alakalıdır. Geçmiş olayları ibret nazarıyla okuyabilmek, topluma böyle bir kabiliyet kazandırabilmek, fertleri ve kitleleri olup biten olaylara karşı pasif seyirci durumundan kurtaracaktır.