40 yaşında mağaradaki yalnızlığına son verip bozuk temeller üzerine kurulmuş bir şehre onu ıslah etmek üzere dönen Muhammed’in derdi sadece itikat, ritüel ve ahiret değildi. Onun bir uygarlık projesi vardı. Siyasetin, ekonominin, kültürün, sanatın, bilim ve felsefenin, kadının, kişisel gelişimin yepyeni ve insan onuruna, hakikate ve adalete saygı duyan bir biçimde yeniden yapılandırılması gerektiğini düşünüyordu. Bu konuda ümitliydi. Fakat bunun için bir savaş vermesi gerekiyordu. Çünkü gerçekten adil bir barış ve güzel bir uygarlık isteyen bir hareket bozuk bir şehre karşı savaş vermek zorundadır.
Muh
Tükendi
Gelince Haber Ver40 yaşında mağaradaki yalnızlığına son verip bozuk temeller üzerine kurulmuş bir şehre onu ıslah etmek üzere dönen Muhammed’in derdi sadece itikat, ritüel ve ahiret değildi. Onun bir uygarlık projesi vardı. Siyasetin, ekonominin, kültürün, sanatın, bilim ve felsefenin, kadının, kişisel gelişimin yepyeni ve insan onuruna, hakikate ve adalete saygı duyan bir biçimde yeniden yapılandırılması gerektiğini düşünüyordu. Bu konuda ümitliydi. Fakat bunun için bir savaş vermesi gerekiyordu. Çünkü gerçekten adil bir barış ve güzel bir uygarlık isteyen bir hareket bozuk bir şehre karşı savaş vermek zorundadır.
Muhammed’in peygamberlik sonrası ömrü bir savaşlar tarihidir. Fakat bu savaşlar hiçbir zaman için bir egemenlik savaşından ibaret değildir. Bu savaşlar insanlığa dair yeni bir tezin, yeni bir uygarlığın kendini tüm veçheleriyle kabul ettirme çabasının savaşıdırlar. Yeryüzünde zayıf bırakılmış kadınların ve çocukların hakları için mücadeleye kendini adamış Muhammed’in derdi adil bir uygarlık kurmaktan ibaretti. Cennetten ve cehennemden öte bu dünyayı ilgilendiren bir uygarlık. Bu dünyanın bir ütopya yaratmak üzere seferber olması gerektiğini ve bu ütopyayı gerçekleştirmenin mümkün olduğunu dile getiren bir mücadeleydi bu.
Muhammed kendi tefekkürüyle bir yere kadar geldi. Ve Allah’ın vahyi onun yerel tefekkürünü evrensel ve zamanüstü bir söyleme çevirdi. Kur’an’ı doğru okuyacaksak onda her şeyi buluruz. Ve bu her şeyin hiç de 21. asırda bile eskimemiş bir tarzda nasıl ifade edildiğini… Kur’an’ı dikkatle okuyan birey onda 7. asırda dile getirilmiş olsa da 21. asırda bile henüz gerçekleştirilmemiş bir idealin tohumlarını bulur.