Yüce Kitabımız Kur`an`ın ilahi mesajlarının halkımız tarafından anlaşılması, toplumda ortak bir Kur`an dil ve kültürünün kazanılması ancak onun kolay anlaşılır, açık ve akıcı bir üslupla hazırlanan meallerle sağlanacağı herkes tarafından bilinen bir gerçektir.
İşte Kur`an`ı anlama ve onun mesajları ışığında yaşama yolundaki adımlara yeni bir katkı sağlama amacıyla Prof. Dr. Arif Aytekin tarafından hazırlanan Açıklamalı Yeni Meal adlı çalışmayı neşreden Yayınevimiz, bu eserin Kur`an`ın bizlere sunduğu ilahi mesajları okuyup onları kolayca anlama yolunda aziz okuyucularımıza yeni imkanlar sağlayacağına inanmaktadır.
Yüce Rabbimizden hepimize okuyup anlamayı ve gere
Tükendi
Gelince Haber VerYüce Kitabımız Kur`an`ın ilahi mesajlarının halkımız tarafından anlaşılması, toplumda ortak bir Kur`an dil ve kültürünün kazanılması ancak onun kolay anlaşılır, açık ve akıcı bir üslupla hazırlanan meallerle sağlanacağı herkes tarafından bilinen bir gerçektir.
İşte Kur`an`ı anlama ve onun mesajları ışığında yaşama yolundaki adımlara yeni bir katkı sağlama amacıyla Prof. Dr. Arif Aytekin tarafından hazırlanan Açıklamalı Yeni Meal adlı çalışmayı neşreden Yayınevimiz, bu eserin Kur`an`ın bizlere sunduğu ilahi mesajları okuyup onları kolayca anlama yolunda aziz okuyucularımıza yeni imkanlar sağlayacağına inanmaktadır.
Yüce Rabbimizden hepimize okuyup anlamayı ve gereğini yapmayı nasip etmesini niyaz ediyoruz.
Hazırlamiş Olduğumuz “ Açıklamalı Yeni Meal” Çalışmamızın Özellikleri
Yirmiüç sene müddetince âyet âyet, sûre sûre, peyderpey inen ve aslında “kelam-ı nefsî” olan bu Kur’ân, vahiy yoluyla ve çeşitli şekillerde Hz. Muhammed Mustafa’ya ulaştırılmıştır. Kur’ân, önce Levh-i mahfuz’dan dünya semya iner ve oradan da Cebrâil vasıtası ile Hz. Peygamber’e ulaşır. Allah’ın zatında mündemiç olan kelam-ı nefsî, Levh-i mahfuzda korunmuş, dünya semada cinlerin tasallutundan, “şihâb“ silahı ile korunmuş; Cebrâil vahiy olarak alıp getirirken onun yed-i emininde korunmuş; Hz. Peygamberin hafızasında korunmuş; vahiy kâtiplerinin yazısında ve hafızların hafızalarında korunmuş; ilk mushaf toplanırken sıkı ve ince tedbirlerle korunmuş; mushaf çoğaltılırken korunmuş ve böylece bu günlere kadar gelmiştir. Kurân’ın, kıyâmete kadar da korunacağı yine Yüce Allah tarafından bildirilir.
Kâinatın en büyük kitabı Kur’ân, küçük kâinat denen insan ile buluşmuş ve birbirine uyum sağlamıştır. İnsan, yaratılışından getirdiği bir programa, bir kapasiteye sahiptir. Buna bilgisayar diliyle Hardware denecek olursa, vahiy ve kelam-ı ilahî olan Kur’ân da Software mesabesinde bir program olarak düşünülebilir.
Bu iki program aslında birbirine en üst derecede uyumlu olup, bu ilahî bir ahenktir. Bu ahengi kurmuş olan irade ve kudret sahibi, onun bozulmadan devam ettirilmesini de insanlara farz kılmıştır. İnsan ile Kur’ân arasını açıp birbirleriyle olan irtibatı kesmek, insanın dünya ve ahiret dengesini ve ahengini bozar ve mutluluğuna engel olur. İnsan hayatına Kur’ân yerine başka programlar yüklenecek olursa, bundan olumlu ve sağlıklı bir netice alınamaz ve uyumsuzluk sonucunda hayat programı çökebilir ve insan gerçek mutluluğa ulaşamaz.
İşte Kurân, Lvh-i mahfuzdan Hz. Peygamber’e ulaşıncaya kadar şifresi kırılamayan, içine girilip değiştirilemeyen, üstelik her çeşit saldırıya karşı savunma mekanizmasını kendi bünyesinde barındıran mükemmel bir ilahî dosya olup, sonsuz pencerelerin açılabildiği zengin bilgi içeriği ile bir Kâinat kitabıdır. Kur’ân’ın içerdiği anlamları, biz müslümanlar bile hergün yeniden keşfetmek durumundayız. Bu ibret nazarı ile 2009 Ramazanında Kur’ân-ı Kerimi her Ramazan’da olduğu gibi hatmetmek üzere okumaya başladım. Âyetler ve sûreler arası konu bütünlüğü ve geçiş noktalarını bulmaya çalışarak özel notlar aldım. Bu notlara dayanarak Fatiha’dan başlayıp sonuna kadar âyetlerden anladıklarımı ve düşündüklerimi not ettim. Âyetlerin karşılığını bu açıklamalar ve bağ cümlelerle telif ederek kaleme aldım.
Böylece âyetlerin tam karşılığı olan ve bold harflerle yazılan cümlelere, tefsirî cümleler giydirilerek yeni bir meal daha yapılmış oldu. İster sadece âyetlerin tam karşılığı olan bold kısımlar okunmuş olsun, isterse tefsirî cümlelerle birlikte okunmuş olsun, her iki şekilde de cümleler tam ve anlamlıdır; böyle değilse bir anlatım hatası var demektir. Tefsirî cümlelerde Allah adına yapılmış gibi görülen ifadeler, âyetlerden Yüce Allah’ın muradına dâir inanç ve tahminleri ifade etmekte olup işin gerçeğini elbette sadece Yüce Allah bilmektedir. Bizim bilgimiz ve tahminimizde isabet varsa Allah’a hamdederiz. İsabet yoksa merhameti ve bağışlaması sonsuz olan Rabbimizden affımızı diler O’nun merhametine sığınırız.
Âyetlerin tam karşılığı bold/siyah olarak ifade edilen âyet mealleri ile tefsirli olarak yapılan meal durumuna bir örnek:
“İslâm, son din olduğu için önce geçen bütün peygamberleri ve onların getirdiği kitapları, orijinal şekli ile yani bozulmamış ve değiştirilmemiş haliyle kabul ve tasdik eder. Eğer onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa, elbetteki doğru yolu bulmuş olurlar; yok şâyet doğru yoldan dönerlerse, mutlak derin bir ayrılığa düşmüş olurlar. Bu yüzden kendileri birlik içinde görünseler de, onların sana karşı ayrılıkları düşmanlığa varacak kadar derindir. O zaman, onlardan çok da endişe etme, onlara karşı Allah sana yeter! Çünkü O, Ehl-i kitabın birbirlerine karşı neler düşünüp neler söylediklerini hakkıyla işitendir. İşte şimdi onların sana hiçbir şey yapamayacaklarını Allah haber veriyor. Zîra O, her şeyi hakkıyle bilendir”. (Bakara,137)
Aynı âyetin motamot karşılığı olan mealin bold hali:
“Eğer onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa, elbetteki doğru yolu bulmuş olurlar; yok şâyet dönerlerse, mutlak derin bir ayrılığa düşmüş olurlar. O zaman, onlara karşı Allah sana yeter! Çünkü O, hakkıyla işitendir. Zîra O, her şeyi hakkıyle bilendir”. (Bakara,137)
Tefsirli mealin akıcı bir üslupta olması yanında, anlam bütünlüğü de gözetilmeye çalışılmıştır. Bazı âyetlere ve kelimelere müfessirler tarafından farklı anlamlar verilmiş ise, bunlar arasından fikir akıcılığını ve konu bütünlüğünü sağlayan görüşler tercih edilmiştir.
Âyetlerin tercümesi, mealleri ve tefsirleri konusunda çeşitli tefsirlerden, Kur’ân lügatlerinden ve meallerden istifade edilmiştir. Bu tefsirlerden başlıca Keşşaf, Celaleyn, Razi Tefsiri, Kurtubi tefsiri, Nazmüddürer, İbn Kesir ve Elmalılı tefsirleri sayılabilir. Meallerden ise Türkçe ve yabancı dilde mealler yanında özellikle Diyanet Yayınlarının Komisyon Meali; M. Yaşar Kandemir, Halit Zevalsiz ve Ümit Şimşek’e ait Meal; Ahmet Tekin meali; Mahmut Kısa meali; Abdülkadir Şener, Cemal Sofuoğlu ve Mustafa Yıldırım mealleri ile Mustafa Öztürk’e ait mealler başta olmak üzere diğer mealler göz de önünde bulundurulmuştur. Bunlardan kısmî üslup ve format benzerliği açısından Mahmut Kısa’ya ait meali zikretmek gerekecektir. Format ve üslup benzerliğine rağmen bu mealde dahi âyetler arası irtibat tam olarak gözetilmediği için bu açıdan yararlı bir istifade ve karşılaştırma yapmak pek mümkün olmamıştır.
Bütün bunları göz önünde bulundurarak, yaptığımız “Açıklamalı Yeni Meal” çalışmasının en belirgin özelliklerini şöylece sıralamak mümkündür:
1- Âyetleri, öncelikle nüzul sebepleri, ilk muhatapları ve onların hayat tarzı ile ilgili olarak Kur’ân’da yer aldığı şekilde anlamak.
2- Âyetlerarası münasebetleri konu bütünlüğünü sağlayacak ve büyük fikri takip etmeye yardımcı olacak şekilde ortaya koymak.
3- Sûrelerin başında, okuyucuya belli bir bakış açısı verebilecek kısa bir tanıtım metni koymak.
4- Kur’ân’ın meal olarak hatmedilmesine/baştan sona kadar okunmasına imkân veren akıcı bir üslup kazandırmak.
5- Âyet numaralarının, âyet mealleri sonuna konulmuş olmasının, Kur’ân’daki orijinal şekle uymak ve diğer meallerden fark edilmek dışında bir anlam taşımaz.
6- Âyetlerarası tenasüp konusunda Bikâî’nin Nazmü’d-dürer’inden istifade edilmiştir.
7- Allah’a ait kelâmın, insanların dilinde ve onların mantığını, aklını ve hatta duygularını çalıştırarak okunması gayesi ile nazil olduğu anlaşılmaktadır. Öyleyse âyetlerde söylenen ve denenlere bakarak denmek istenenler üzerinde düşünmek önemli bir hususu teşkil eder. Buna göre ilahî kitap Kur’ân okunurken konuların merkezinde insanı görmek yerinde olur.
8- Mealde geçen ‘şimdilik’ veya ‘belli bir zamana kadar’ ifadesi, o âyetin başka bir âyetle neshedilmiş olması anlamına gelir. İçki ve kumar hakkındaki tedricî yasaklama, bu husuta bir örnek olarak zikredilebilir:
“Sana içki ve kumarı soruyorlar. Onlara, şimdilik alışkanlıklarına yenik düşmelerini önleyecek derecede, giderek akıl ve mantıklarını da doğru çalıştırmalarına yardımcı olacak şekilde şöyle anlat ve de ki: İçki ve kumar gibi kötülüklerin her ikisinde de insanlar için büyük zararlar ve geçici haz ve birtakım menfaatler vardır. Ancak her ikisinin de yol açtığı zarar ve günah, sağladığı geçici faydadan daha büyüktür.” (Bakara 2/219)
“Ey iman edenler! Sarhoş iken, ne söylediğinizin bilincine varıncaya kadar, namaza durmayın; şimdilik kendinizi bu kadar olsun içkiden uzak tutun”. Nis 4/43)
Üçüncü aşama olarak içki, kumar fal bakmak gibi işlerin haram oluşu hakkındaki hüküm kesinleşir: “Ey iman edenler! İçki, kumar, bir de tapınak ve sunak için yapılmış dikili taşlar ile fal ve şans okları, şeytan işi birer pislikten başka bir şey değildir. Bütün bunlar, insan bünyesine, umut ve beklentilerine ve plânlı hareket kabiliyetine zarar veren işlerdir. Bunlardan uzak durun ki, hayatı başarı ile götürüp kurtuluşa eresiniz”. (Mâide 5/90)
Açıklamalı Yeni Meal çalışmamızın, anlatım, üslup ve ilmî yönden tashihini yapmak üzere kıymetli mesailerini esirgemeyip bana yardımcı olan ilim adamı ve meslektaşlarımdan sayın Prof. Dr. Metin Yurdagür, Doç. Dr. Durak Pusmaz ve Yrd. Doç. Dr. Halit Zevalsız’a şükranlarımı arz etmeyi bir borç bilirim. Ayrıca eser hakkında “okyucu kanaati” oluşturulmsı maksadıyla başta emekli müftü İsmail Başkavak hoca olmak üzere meslektaşlarımdan, öğrencilerimden ve diğer okuyuculardan meali okuyup tenkit, tashih ve tavsiyelerde bulunanlara da şükranlarımı arz ederim.
Prof. Dr. Arif Aytekin