Aklın yolunu aydınlatıp ona yeni ufuklar açan bir ilâhî meşale vardır ki, onun aydınlığında bir senede kat edilecek yollar bir saatte alınabilir: O da, fikirdir.
* * *
Fikrin işi, doğruyu araştırmaktır. Malzemesi ilâhî mevhibeler olan onun laboratuvarında, çok doğrular, doğruluk hesabına tekrar-ber-tekrar değiştirilir ki, fikri
Tükendi
Gelince Haber VerAklın yolunu aydınlatıp ona yeni ufuklar açan bir ilâhî meşale vardır ki, onun aydınlığında bir senede kat edilecek yollar bir saatte alınabilir: O da, fikirdir.
* * *
Fikrin işi, doğruyu araştırmaktır. Malzemesi ilâhî mevhibeler olan onun laboratuvarında, çok doğrular, doğruluk hesabına tekrar-ber-tekrar değiştirilir ki, fikrin asaleti de, işte buradadır.
* * *
Fikir, düşünmek demektir. Düşünmek, muhakeme etmeden akla gelen şeylere inanmak ve başkalarının
arızalarını bulup, onlara itirazlarla ömrünü çürütmekten daha ziyade, hakikata ulaştıran faziletli bir gayrettir ki, gücünü mantık, hikmet ve ilâhî vâridâttan alır...
* * *
Fikir, bir manada aklın inceliği ve nûrânîleşmesidir. Fikirsizlik, akılsızlık demek değildir. Aklın, her şeyi aydınlıkta yakalayıp değerlendirmesine mukabil, fikir, mütalâa edeceği şeyleri daha çok karanlıkta mütalâa etmeyi sever. Evet, fikir ile ruh, karanlıkta daha çok iş görürler...
* * *
Hikmet veya İslâmî felsefe, hep bu manadaki düşünce yamaçlarında boy atıp gelişmiştir. Sağlam düşüncenin hâkim olduğu her yer ve her devirde sağlam hikmet, sakat ve eksik düşüncenin hükümfermân olduğu yerlerde arızalı ve yanıltan felsefe zuhur etmiştir.
* * *
İnsan düşüncesini bulanıklıktan, gönlünü de vahşetten kurtararak, onun ruhunu tasfiye edip, vicdanının eline, uğrayacağı yerleri aydınlatacak bir meşale tutuşturan ve bu aydınlıkta varlığın çehresindeki yazıları okutturan en önemli ışık kaynaklarından biri de, hikmet veya İslâmî felsefedir.
* * *
İlimler, akıl dairesi içinde döner-dururlar; hikmet, ruhiyât atmosferinde çimlenir-gelişir. Maneviyat, akıl ve ruh dairesinin çok ötesinde, ruhâniyât ikliminde doğar ve büyür.
* * *
Hikmetin gayesi, Allah’a ve ruha giden yolları aydınlatmaktır. Bu aydınlatma, zaman zaman eserden eser sahibine, zaman zaman da eser sahibinden esere ulaştırma şeklinde olur. Her iki yol da, hikmet meşalesini elinde taşıyanın niyet ve nazarının sağlamlığı ölçüsünde insanı hayra ve mutlak güzelliklere ulaştırabilir.
* * *
Âlim, bilen değil, bildiği şeyi vicdanında duyandır. Cahile karşı âlim ne ise, âlime karşı da hakîm ve feylesof odur.
* * *
Sevilmeyen her şey, mutlaka çirkin ve fena demek değildir. Çocuklar, okuma ve düşünmeyi, iğne ve ilacı sevmezler. ama, ateş ve yılanla oynamaya bayılırlar... İlim aklıyla hikmet aklı da, aynı ölçüler içinde mütalâa edilebilir.
* * *
Akıl, gözün ak tabakası ise, hikmet onun siyah tabakasıdır ki, akıl nurundan sonraki zulmetten doğar...
* * *
Hayatın karanlık ve dolambaçlı yollarını aydınlatan iki meşale vardır: Biri salim akıl, öbürü de hikmet... İlimler, aklın ziyası; hikmet ise, ruh semasında çakıp-duran şimşeklerdir.
* * *
Mayesi hikmetle yoğrulmuş hakîm, hücresinin daracık duvarları içinde kâinatları seyreder ve öyle ulaşılmaz noktalara ulaşır ki, dünyaları gezen seyyahlar, onların yüzde birini bile göremezler...
* * *
Cevâhir kadrini sarraflar, ilim adamını âlimler, insanı da insanlığa yükselmiş olan kâmiller anlar. Cevher, bakırcılar çarşısında garip; âlim, câhiller arasında; insan, hî ruhlar içinde; hakîm de, muhakeme ve vicdanın kulak ardı edildiği bir dünyada...