Bu kitap, her yanıyla kültür hakkındadır. Belirli bir kültürün, etnografik bir çalışma içerisinde öteki olarak nasıl resmedildiğine dairdir. Bir kimsenin, başkalarının dünyasındaki kendi tecrübelerinin analizi üzerinden onlara ait sosyal realiteyi yansıtmasının özel pratiğine dayanır. Bu nedenle, etnografı oldukça özel ve hiç unutulmayan anılar gibi kişiseldir ve bugüne kadar da bir topluluk içerisinde ve ötekiler arasında bir karşılaştırma ve anlama zemini olarak işlev görmüştür.
Sosyal realitenin yazarak nasıl aktarıldığı konusu diğer pek çok şeyle birlikte yazarın yazım tarzına bağlıdır. Yazarın üslubu
Tükendi
Gelince Haber VerBu kitap, her yanıyla kültür hakkındadır. Belirli bir kültürün, etnografik bir çalışma içerisinde öteki olarak nasıl resmedildiğine dairdir. Bir kimsenin, başkalarının dünyasındaki kendi tecrübelerinin analizi üzerinden onlara ait sosyal realiteyi yansıtmasının özel pratiğine dayanır. Bu nedenle, etnografı oldukça özel ve hiç unutulmayan anılar gibi kişiseldir ve bugüne kadar da bir topluluk içerisinde ve ötekiler arasında bir karşılaştırma ve anlama zemini olarak işlev görmüştür.
Sosyal realitenin yazarak nasıl aktarıldığı konusu diğer pek çok şeyle birlikte yazarın yazım tarzına bağlıdır. Yazarın üslubu ile ortaya koyduğu bakış açısı, etnografik tarza ve üsluba işaret eder. Okuyucu bunun farkındadır. Kullanılan üslubun, çeşitli etnografik anlatımlar arasında ve bir anlatımın kendi içinde değişkenlik gösterdiği olur ve bu durum sunulan kültürün nasıl yansıtıldığını belirleyicidir. Realist, İtirafvari ve İzlenimci biçimler başta olmak üzere, eleştirel, resmi ve edebi hikâye etme biçimlerinin her biri, ortaya çıkan metnin farklı vurgulara, niteliklere ve içeriklere sahip olmasına derinden etki etmektedir.
Alanın Hikâyesi, kültürle alan çalışmasını birleştiren etnografilerin bir metin olarak yazım türlerine ve her bir türün sağladığı avantajlar, yarattığı sıkıntılar ve kaçırdığı detaylara dair önemli bir kaynaktır. Bunu yaparken aynı zamanda alan çalışmasının inceliklerine dair de önemli görüşler ortaya koymaktadır. Hem sosyolojik hem de antropolojik etnografilerin her ikisi için de açıklamalar getiren, birbirleri arasındaki ayrımı bir anlamda silen bir bakışa sahip olan kitap, oldukça yoğun ve yorucu bir alan tecrübesinin ardından karmaşık bir notlar yumağı ve zihinle masa başına dönen alan çalışmacılarının bu işin yazarlık yanına dair kafa karışıklıklarını ortadan kaldırabilecek bir çalışmadır.
Bu yönüyle, ülkemiz alan çalışması literatürüne önemli bir katkı olduğunu düşündüğümüz bu eserin genç araştırmacıların yollarını bulmasına rehberlik etmesi dileğiyle.