“Biliniz ki kervana su arayan kılavuz, onları asla aldatmaz.” Hz. Muhammed.
“…Ramazanın on yedinci gecesinde, ay atlastan bir renge bürümüştü Nur Dağı’nı. Kuşlar yuvalarından uçmamış, gökyüzünden yeryüzüne kurşunî renkli eteğini seren ağır sükûneti henüz herhangi bir ses ve hareket bozmamıştı. Ay hareket etmiyor gibiydi. Sanki her şey yerine çiviyle çakılmıştı. Gök, Hira’ya o kadar yaklaşmıştı ki, sanki biri elini uzatsa tüm yıldızları boncuk gibi toplayıp genç kızlara gerdanlık yapabilirdi. Hava nurdan daha latif, yer gökten daha hafifti. Bu eski dünyanın son sabahı, yeni dü
Tükendi
Gelince Haber Ver“Biliniz ki kervana su arayan kılavuz, onları asla aldatmaz.” Hz. Muhammed.
“…Ramazanın on yedinci gecesinde, ay atlastan bir renge bürümüştü Nur Dağı’nı. Kuşlar yuvalarından uçmamış, gökyüzünden yeryüzüne kurşunî renkli eteğini seren ağır sükûneti henüz herhangi bir ses ve hareket bozmamıştı. Ay hareket etmiyor gibiydi. Sanki her şey yerine çiviyle çakılmıştı. Gök, Hira’ya o kadar yaklaşmıştı ki, sanki biri elini uzatsa tüm yıldızları boncuk gibi toplayıp genç kızlara gerdanlık yapabilirdi. Hava nurdan daha latif, yer gökten daha hafifti. Bu eski dünyanın son sabahı, yeni dünyanın ilk fecriydi…”
Fahr-ı alemdir O… Alemin övüncü… Varlık, O’nun varlığıyla iftihar eder… İnsanlığın çığırından çıktığı bir çağda gönderildi, diğerleri gibi… Yaratılmışların en şereflisi olmanın gereğini yerine getirmeye çağırdı insanlığı…
“Kurutulmuş et yiyen kara kadının oğlu” olarak nitelendirdi kendini… Merhametin, şefkatin, sadakatin, dürüstlüğün, faziletin, her türlü insani erdemin zirvesini gösterdi ashabına… Emin idi O, düşmanlarının gözünde… İyi bir eş, yufka yürekli baba, cesur bir komutan, adaletli bir devlet adamıydı… Bir çocuk elinden tuttuğunda O’na bütün şehri gezdirebilir, çocuk bırakmadan O asla onun elini bırakmazdı… Allah’a yönelik haddi aşan söz ve davranışlarda, alnındaki mavi damar öfkeyle kabarırdı.
Zeynel Abidin Rahnuma’nın bir roman tadında kaleme aldığı bu siyerin diğer bir ilginç yanı, Filozof Rıza olarak bilinen Rıza Tevfik’in 1935 yılında Lübnan’da bu esere bir mukaddime yazmış olmasıdır.