Sevdalanmış olduğunuz ortak bir kavgada omuz omuzaysanız.
Tarifi olmaz bunun. Ne deseniz boş. Sözcükler kifayetsiz kalır…
Hasta tedavi edilirdi de hastalık hastası asla tedavi edilemezdi. Hastalık bir maraza bağlı olarak kendisi gelirdi, hastalık hastası ise hastalığı kendisi icat ederdi. Hastalık hastaları hastalıklarını bizzat kendileri icat ettiğinden tıbbın ve doktorun yapacağı bir şey yoktu…
Demiştim ya yetmiş sekiz kuşağı çok talihsiz bir kuşaktı diye…
O kuşağının en büyük talihsizliklerinden birisi de her taraftan sarılmış olması, şehirlerin, semtlerin, hatta durakların bile paylaşılmış olmasıydı diye. Tam da öyleydi. Tam bir şafa
Tükendi
Gelince Haber VerSevdalanmış olduğunuz ortak bir kavgada omuz omuzaysanız.
Tarifi olmaz bunun. Ne deseniz boş. Sözcükler kifayetsiz kalır…
Hasta tedavi edilirdi de hastalık hastası asla tedavi edilemezdi. Hastalık bir maraza bağlı olarak kendisi gelirdi, hastalık hastası ise hastalığı kendisi icat ederdi. Hastalık hastaları hastalıklarını bizzat kendileri icat ettiğinden tıbbın ve doktorun yapacağı bir şey yoktu…
Demiştim ya yetmiş sekiz kuşağı çok talihsiz bir kuşaktı diye…
O kuşağının en büyük talihsizliklerinden birisi de her taraftan sarılmış olması, şehirlerin, semtlerin, hatta durakların bile paylaşılmış olmasıydı diye. Tam da öyleydi. Tam bir şafaksız karanlığıydı…
Yalnız çok iyi bildiğim bir şey vardı ki, aşkta ceza çekerdin. Aşk, zamanında yaptıklarını unutmamıştır, sana bir ceza kesmiştir, o cezayı ödetmeden yakanı bırakmaz. Yaptıkların yanına kar kalmazdı. Zamanında birilerinin ahını almış olurdun, “Allah’ından bul” yerine sana “aşkından bul” demiştir. Sonra da bir başkasıyla yaşayıp giderken zamanında ahını almış olduğun o kişinin cezasını çekerdin…
Önce kalp, sonra beyin, sonra da beden ölürdü…