1970`li yıllarda Türkiye tekelci sermayesi, `ithal ikameci` (iç pazar için sanayileşme/üretim) modelden `ihracata yönelik sanayileşme` (dış pazara yönelik meta, sermaye ihracı) modeline geçiş yapmaya başlamıştır. Bütün stratejisini bu yeni modele göre belirlemiştir. Yeni stratejisinde 12 Mart ve 12 Eylül faşist askeri darbelerinin sağladığı toplumsal dinamikleri stabilize etme yardımıyla önemli ilerlemeler kaydetmiştir. 12 Eylül 1980`den sonra gelen bütün burjuva hükümetlerin temel politikalarını bu strateji belirlemiştir. Burjuva hükümetler ister "ulusalcı liberal çizgiyi", ister "yeni-turanist" çizgiyi, ister "yeni-osmanlı
Tükendi
Gelince Haber Ver1970`li yıllarda Türkiye tekelci sermayesi, `ithal ikameci` (iç pazar için sanayileşme/üretim) modelden `ihracata yönelik sanayileşme` (dış pazara yönelik meta, sermaye ihracı) modeline geçiş yapmaya başlamıştır. Bütün stratejisini bu yeni modele göre belirlemiştir. Yeni stratejisinde 12 Mart ve 12 Eylül faşist askeri darbelerinin sağladığı toplumsal dinamikleri stabilize etme yardımıyla önemli ilerlemeler kaydetmiştir. 12 Eylül 1980`den sonra gelen bütün burjuva hükümetlerin temel politikalarını bu strateji belirlemiştir. Burjuva hükümetler ister "ulusalcı liberal çizgiyi", ister "yeni-turanist" çizgiyi, ister "yeni-osmanlıcı" çizgiyi temel alsınlar alt-emperyalist strateji değişmemiştir. Tekelci sermayenin bütün klikleri, "kapitalizmin yapısal krizi"ni çözmek için, "kapitalizmin hegemonya krizi"nden doğan olanakları sonuna kadar kullanmak konusunda uzlaşmışlardır. Kapitalist devlet de bu yeni stratejiye göre `yeniden yapılandırılmış`tır.
Bu sayede efendisine, asıl sahibine (tekelci sermayeye) hizmetini daha da kolaylaştırmıştır. Türkiye coğrafyasında yaygın olarak bulunan burjuva-küçükburjuva sosyalizmi anlayışına sahip akımlar, örgütler, grup partileri "sınıf-devlet-egemenlik-devrim" arasındaki `görece özerk` ilişkileri `mutlak bağımsız` ilişkiler olarak gördüklerinden; tekelci kapitalizmin "eşitsiz/dengesiz/bileşik gelişim yasası"nı mekanik, statik olarak ele alıp yorumladıklarından, Türkiye tekelci kapitalizminin gelişimini ve dönüşümünü bilimsel yöntemle ele alamamışlardır. Elimizdeki bu kitapta yazar Türkiye tekelci sermayesinin alt-emperyalist politikalarını farklı boyutlarıyla ele almakta ve devrimci/sosyalist/komünist akımların büyük çoğunluğunun görmekte zorlandığı bu konulara teorik/pratik açılım sunmaya çalışmıştır. Özellikle bölgemizde bölgesel emperyalist savaş hazırlıklarının yapıldığı bir dönemde, bu çalışma alt-emperyalizme dikkat çekmeye katkıda bulunursa işlevsel olacaktır.