Üstâd Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin bedîîliğine vurgu yapan bu kasidenin mukaddimesinde, son yıllarda bir insana “Bediüzzaman” isminin verilmesinin caiz olup olmadığı ile ilgili sorulan sorulara ve bunun caiz olmadığını dillendirenlere cevap verilmiştir. Bu konunun anlaşılması için her şeyden önce Allah’ın isimlerinin insanlar için kullanılmasının caiz olup olmadığına bakılmıştır ve başta Kur’an ve Hadis olmak üzere İslam tarihine bakıp İslam ulemasının, bu husustaki tavrının ne olduğu anlaşılmaya çalışılmıştır.
Kaside de ise Üstad Hazretlerinin bedîîliğine vurgu yapılmış ve bu ünvanın tasdik ve tescili Risale-i
Tükendi
Gelince Haber VerÜstâd Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin bedîîliğine vurgu yapan bu kasidenin mukaddimesinde, son yıllarda bir insana “Bediüzzaman” isminin verilmesinin caiz olup olmadığı ile ilgili sorulan sorulara ve bunun caiz olmadığını dillendirenlere cevap verilmiştir. Bu konunun anlaşılması için her şeyden önce Allah’ın isimlerinin insanlar için kullanılmasının caiz olup olmadığına bakılmıştır ve başta Kur’an ve Hadis olmak üzere İslam tarihine bakıp İslam ulemasının, bu husustaki tavrının ne olduğu anlaşılmaya çalışılmıştır.
Kaside de ise Üstad Hazretlerinin bedîîliğine vurgu yapılmış ve bu ünvanın tasdik ve tescili Risale-i Nur’dan ve Üstad Hazretlerinin kendi hayatından kesitlerle delillendirilmiştir.
Prof. Dr. Niyazi Beki hocamız bu kasidenin yazılış amaçlarından birini de kendi sözleriyle şöyle dile getirmiştir:
“Bedîüzzamân gibi ilim ve irfanın, takva ve imanın zirvesindeki ender insanlardan birinin medh-u senasını yapmakla şefaatine nail olmayı ümit ediyorum. İmam Şafiî Hazretlerinin tevazu içinde dediği gibi: “Salihlerden olmasam da, onları seviyorum/ Onları sevmekle şefaatlerine nail olmayı ümit ediyorum.” Bu ifade İmam Şafiî’nin bir tevazu ve mahviyetidir, fakat böyle bir sözü bizim söylememiz bir tevazu değil, bir gerçeğimizdir.
Altmışlı yıllarda öğrendiğim merhum Ali Fuat Başgil’in, “Amelen günahkâr olmak, mütedeyyin insanlara imrenmeye mani değildir” şeklindeki sözünü de o günden beri tekrar edip duruyorum. Bedîüzzamân gibi pek çok imrendiğim bir zât-ı nuranînin bedî’iliğine vurgu yapmak, bizim gibilerin bir görevi olduğunu düşünüyorum.”