Takvimler 1978’in hizmetkârıydı ve hayalime kavuşmama yani öğretmen olmama bir yıl kalmıştı.
Güneşin iliklerimi ısıttığı bulutsuz bir gündeydim ve parkta kendimi kaybetmişçesine sınavlarıma hazırlanıyordum.
Derken ruhumu derinden kavrayan muhteşem bir şarkı parkın hoparlörlerinden bütün evrene yayılmaya başladı. “Başın öne eğilmesin. Aldırma gönül aldırma. Ağladığın duyulmasın.
Aldırma gönül aldırma.
Dışarda deli dalgalar. Gelir duvarları yalar. Seni bu sesler oyalar.
Aldırma gönül aldırma.” Hipnotizeydim. Büyülenmiştim.
Çalışmayı, kit
Tükendi
Gelince Haber VerTakvimler 1978’in hizmetkârıydı ve hayalime kavuşmama yani öğretmen olmama bir yıl kalmıştı.
Güneşin iliklerimi ısıttığı bulutsuz bir gündeydim ve parkta kendimi kaybetmişçesine sınavlarıma hazırlanıyordum.
Derken ruhumu derinden kavrayan muhteşem bir şarkı parkın hoparlörlerinden bütün evrene yayılmaya başladı. “Başın öne eğilmesin. Aldırma gönül aldırma. Ağladığın duyulmasın.
Aldırma gönül aldırma.
Dışarda deli dalgalar. Gelir duvarları yalar. Seni bu sesler oyalar.
Aldırma gönül aldırma.” Hipnotizeydim. Büyülenmiştim.
Çalışmayı, kitabı, kalemi bıraktım ve uçarcasına kütüphaneye koştum.
Öğrendiğimde vurgun yemişçesine sersemledim, hüzünlendim, ağladım.
Sinop cezaevinde bir damla güneşten yoksun hücrede Sabahattin Ali’nin yazdığı bu şiiri Kerem
Güney bestelemiş, Edip Akbayram da gönül fetheden yorumuyla pek çoğumuza dalga dalga umut olmuştu.
Hepimize diyemiyorum çünkü ideolojik düşüncelere esir edilip, bölünüp, parçalanıp yutuluyorduk.