Bu anılar yazılmasaydı; onca tanıklık, tarihin tozlarına karışıp gidecekti.
Oysa yazıldılar. Hepsi önemli birer belge niteliği taşıyor.
12 Eylül faşizmini yürürlüğe koyanların; bu ülkenin duyarlı, bilinçli kişilerine nasıl acılar yaşattıklarını; sosyalizm mücadelesi veren bir mimarın kaleminden okuyoruz.
Yaşamının 40 yılını zorunlu olarak dünyanın değişik yerlerinde umudunu yitirmeden sürdürebilen bir kişinin; duygularını, düşüncelerini, düşlerini, umutları, hüzünleri, özlemlerini ancak onun konumunda olanlar bilebilir.
Ülkeden ülkeye savrularak asla teslim olmadan, geliştiren baskı
Tükendi
Gelince Haber VerBu anılar yazılmasaydı; onca tanıklık, tarihin tozlarına karışıp gidecekti.
Oysa yazıldılar. Hepsi önemli birer belge niteliği taşıyor.
12 Eylül faşizmini yürürlüğe koyanların; bu ülkenin duyarlı, bilinçli kişilerine nasıl acılar yaşattıklarını; sosyalizm mücadelesi veren bir mimarın kaleminden okuyoruz.
Yaşamının 40 yılını zorunlu olarak dünyanın değişik yerlerinde umudunu yitirmeden sürdürebilen bir kişinin; duygularını, düşüncelerini, düşlerini, umutları, hüzünleri, özlemlerini ancak onun konumunda olanlar bilebilir.
Ülkeden ülkeye savrularak asla teslim olmadan, geliştiren baskılara, bir üst akılla karşı koyarak direnmesini bilen bir 78’linin öyküsüdür elinizdeki yapıt.
Toplumsal mutluluğu, bireysel mutluluğunun önüne koyarak dillerin, dinlerin, ülkelerin harmanında, ütopyayı gerçeğe dönüştürmek için savaşım veren bir insanın öyküsü, aynı süreci yaşayanların da yaşamlarına dokunabilmektir.
Bu uğurda yitirilenlere karşın yitirilmeyen, insanı insan yapan idealler olmuştur.
Rukiye Yıldırım’ın tarihe tanıklığı, mesleğinin inceliğiyle nakış nakış önümüze konuyor. Bozkırın sarı sıcağında kavrulmadan, Alpler’in beyaz soğuğunda donmadan, Anadolu’nun damarına dokunarak dünya insanına bir selam olarak algılıyoruz yazdıklarını.
Ortaya koyduğu eylem, bireyle birlikte toplumun da belleğini havalandırmaktır.
Ahmet Özer