Birinci Dünya Savaşı’ndan sonraki yarım asır içinde Arap Edebiyatı, bazı yönlerden önceki yüzyıllara nazaran daha hızlı bir gelişme göstermiştir. Bu gelişim, daha çok bu ülkelerdeki politik ve kültürel hayatın hızlı, derin, etkili değişimlerine ve bu değişimlere bağlı yeni fikirlere dayanmaktadır.
Bazı coğrafi sebepli farklılıklara rağmen bu süreç, fark edilir derecede eşit ölçülerde gelişmiştir. Her tarafta öncüler, gerçi Fransız veya İngiliz kültüründe eğitilmiş ama aynı zamanda belki de bu yüzden ülkelerini Fransızların ve İngilizlerin politik egemenliğinden kurtarmayı en yoğun olarak isteyen ay
Tükendi
Gelince Haber VerBirinci Dünya Savaşı’ndan sonraki yarım asır içinde Arap Edebiyatı, bazı yönlerden önceki yüzyıllara nazaran daha hızlı bir gelişme göstermiştir. Bu gelişim, daha çok bu ülkelerdeki politik ve kültürel hayatın hızlı, derin, etkili değişimlerine ve bu değişimlere bağlı yeni fikirlere dayanmaktadır.
Bazı coğrafi sebepli farklılıklara rağmen bu süreç, fark edilir derecede eşit ölçülerde gelişmiştir. Her tarafta öncüler, gerçi Fransız veya İngiliz kültüründe eğitilmiş ama aynı zamanda belki de bu yüzden ülkelerini Fransızların ve İngilizlerin politik egemenliğinden kurtarmayı en yoğun olarak isteyen aydınlardır. Bu mücadele iki dünya savaşı arası dönemde milli bağımsızlığın temelini oluşturmuştur.
Sürekli olarak zikredilen “Şiir Arab’ın divanıdır.” sözü Arap edebiyat tarihine göre tamamen doğrudur demek mümkündür. Ancak içinde bulunduğumuz devirde romanın, Arapların çağdaş divanı olduğu hususunda da şüphe yoktur. Bu hususta emin olmamız için Ürdün’de roman yazımının artmasına, çeşitlenmesine, hem bölgesel hem de Araplar açısından bu türün işgal ettiği alana göz atmamız yeterli olacaktır.
Ürdün romanında sanatsal seviyede iki açık biçimin kolayca birbirinden ayırt edilmesi mümkündür. Birincisi dünyadaki büyük roman ustalarınca bilinen klasik şekildir. Dostoyevski, Tolstoy, Dickens, Balzac, Steinbeck; Arap yazarlardan Necîb Mahfûz, Hanna Mine ve Abdurrahman Munîf bu akımın önemli yazarları arasında yer almaktadır.
İkincisi ise “Yenilik” romanıdır. Nitekim bu roman şeklini James Jayce, Marcel Proust, Virginia Woolf ve daha sonra da Faulkner, Marquez ve diğer yazarlarda görmek mümkündür. Arap yenilik romanının çizgisi ise genellikle Fas romanından Ben Jelloun, Boudjedra ve Laabi ile başlamaktadır.
Ürdün romanı klasik ve yenilik romanı olmak üzere bu iki sanatsal biçim arasında değişiklik göstermektedir. Romanların çoğunda sanatsal bir karışım göze çarpmaktadır. Bu durum Gâlib Helsa, Mu’nis er-Rezzaz ve İbrâhîm Nasrullah’ın yazdıklarının pek çoğunda açıkça görülmektedir.
Ürdün romancılığı, tarihi ve sosyal gerçeklerin sanatsal bir dil ve üslupla dile getirildiği edebi birer belge niteliği taşımaktadır. Ancak Türkiye’de bu ülke edebiyatı hakkında yapılan çalışmalar, çok fazla sayıda olmadığı için çalışmamızın konusunu oluşturan Ürdün edebiyatında roman türünün doğuşu, gelişimi, öne çıkmış isimleri ve bu kişilere ait önemli eserleri üzerinde durmaya çalıştık. Hiç şüphesiz bu çalışmamızın konusunu belirlememizde ve şekillendirmemizde Modern Arap edebiyatı alanında yapılan çalışmaların azlığı oldukça etkili olmuştur.
Çalışmamızda konuyu daha rahat değerlendirebilmek için Giriş bölümünde genel anlamda Ürdün’ün tarihi ve kültürel durumu hakkında bilgi vermeyi uygun bulduk.
Birinci bölümde ise Arap Romancılığının modern gelişimi ve temscileri hakkında detaylı bir bilgi verdikten sonra Ürdün Romanının başlangıcı, gelişimi ve Ürdün Romanının gelişiminde etkili olan unsurlara işaretler başlığı altında değinmeye çalıştık. Ayrıca Ürdün Romanının maruz kaldığı problemlere de bu bölümde değinmeye çalıştık.
Çalışmamızın ikinci bölümünde Çağdaş Ürdün Romancılığının doğuşundan gelişimine kadar önemli rol oynayan yazarlar ve bu yazarlara ait önemli eserler hakkında genel bir bilgi sunmaya çalıştık.
Bu çalışmanın, Modern Arap edebiyatına ilgi duyan her alandaki araştırmacılara ve okuyuculara faydalı olmasını temenni ediyoruz.