Cins Aylık Dergi Sayı: 105 - Haziran 2024
Tükendi
Gelince Haber VerÇOKÇA ÜZGÜN VE ÖMER ÖFKESİNDE DEĞİL ASLA
Gücümüzün ve güçsüzlüğümüzün farkındayız. Dünyaya ne denli tutkuyla bağlı olduğumuzu ve onu ne kadar ciddiye alınmaz bulduğumuzun farkındayız. Olan biten her şeyi izliyoruz ve olan bi-ten her şeyi izlemenin bizde yol açtığı duyguların öfke ile utanç arasındaki ağırlığının ne zaman öfke ve ne zaman utanç lehine yer değiştirdiğini de iyi biliyoruz. Tecrübesiz değiliz. Dünyayı ve içindekileri tanıyoruz.
Büyük adamların büyükçe söylenmiş büyük laflarına rağmen bir yer edinmeye çalıştığımız dünya-nın kıyısında öyle olmamasını içten içe tevekkülle umduğumuz gerçekler yüzümüze çarpıldı. İki-yüzlü değiller, tek yüzleri var ve o yüzle kendileri dışındakilerini insan olarak görmüyorlar. Bunu görmek istemeyen bizdik. Şimdi görünüyor açıkça. Fakat şimdi de Arap yahut esmer olarak tasnife gayret ediyor zihnimiz. Paranteze alıyoruz kendimizi. Domuz eti yiyip bunu ilan etmekten keyif alan en azılı İslâm düşmanı sekülerimiz bile, günün sonunda, 8 çocuk annesi Filistinli o kadınla aynı çerçevenin içinde. Onların gözünde. O kadar ki Birleşik Krallığın muhafazakâr başbakanı Rishi Sunak’ın bile açılmayan defterin açıldığı gün ‘pis’ bir Hintli olduğu fark edilecek.
Nietzsche’nin devlet üzerine söylediklerini düşünün. Özelde Alman, genelde Batılı devlet odur. Batılı siyaset tam olarak odur. “Soğuk canavarların en soğuğu.”
Hafızamız olmadığı için günün haberlerini biliyoruz. İletişim gelişti diye artık günün haberleri her yerde. Dün ile bugün arasındaki tek fark bu. Sekiz ayı aşkın süredir bir şey izliyoruz. Bunun bizde ve tüm dünyada yol açacakları için yarını bekleyeceğiz. Zehirli Siyonistler, tüm insanlığı da zehirle-di.
“Hani ceylanların / Hani cihat marşın” diye soruyordu Cahit Zarifoğlu. Soruyu düşünelim ki soru-numuz üzerine de düşünmüş olalım. Ceylan neydi, marş kimeydi?
Üzgünlüğümüz konusunu ayrıca açıklamaya ihtiyaç yok. Üzgünüz gerçekten. Fakat öfkemiz, olma-sı gereken yerde değil hâlâ. Çok önemli olduğunu tekrar ederek söylemeliyiz ki gelip gelip dayan-dığımız yer boykot etmek ve çağrıda bulunmak sadece. Yapalım, daha sert ve net olmak şartıyla devam edelim boykota. Ancak, çevremizi saran bu cehennemi kırmak için, kanaat önderlerinin, kö-şe başlarını tutmuş iri adamların, entelektüellerin, düşünürlerin, siyasetçilerin önereceği bir çözüm ya da yeni çözüm yolları yok mu gerçekten? Evet, biz bir şeyi biliyor ve bir şeyi yapabiliyoruz; sap-kın Siyonist İsrail aklının sadece ve sadece güçten anlayacağını biliyoruz ve bu sapkınlığın çarkına çomak sokacak tek yerimiz de boykot ve yapıyoruz. Fakat denenmesi gereken her şeyin denendi-ğinden emin miyiz? Yapılması gereken ve yapılabilecek her şey yapıldı mı gerçekten?
Düşünce üreten o kadar adamımızın teklifi nedir? Niyeti varsa uluslararası arenada elini rahatlatmak için siyaset kurumunu daha da zorlamak için ne öneriyoruz? Olan biteni hâlâ anlamamış alık sürü-müz için ne yapacağız? Üzerine düşünmemiz gereken şeyler bunlardır.
Yani üzgünüz evet.
Ama yeterince öfkeli değiliz, hâlâ. Hele Ömer öfkesinde, hiç.