“Doğu-Batı İkileminde ATÜT ve Politik Marksizm” başlıklı kitapta, yazarın, “kültür savaşımı” tezlerine alternatif bir yaklaşım arayışıyla Marksist tezleri ve Marksizm içerisindeki tartışmaları araştırmaya yöneldiği izlenmektedir. Cumhuriyet tarihinin, 2000’lerin başından itibaren egemen olan merkez-çevre teorisinin ötesinde nasıl anlaşılabileceği sorunsalının, yazarı, burjuva devrim teorilerini uluslararası ölçekte, karşılaştırmalı bir şekilde araştırmaya ittiği anlaşılmaktadır.
Temelde, Doğu’da Batı’daki gibi “burjuva devrimlerinin” olup o
Tükendi
Gelince Haber Ver“Doğu-Batı İkileminde ATÜT ve Politik Marksizm” başlıklı kitapta, yazarın, “kültür savaşımı” tezlerine alternatif bir yaklaşım arayışıyla Marksist tezleri ve Marksizm içerisindeki tartışmaları araştırmaya yöneldiği izlenmektedir. Cumhuriyet tarihinin, 2000’lerin başından itibaren egemen olan merkez-çevre teorisinin ötesinde nasıl anlaşılabileceği sorunsalının, yazarı, burjuva devrim teorilerini uluslararası ölçekte, karşılaştırmalı bir şekilde araştırmaya ittiği anlaşılmaktadır.
Temelde, Doğu’da Batı’daki gibi “burjuva devrimlerinin” olup olamayacağını sorgulayan ATÜT tartışmaları; farklı ülkelerde, aydınların içerisinde yaşadıkları toplumu ve ülkeyi daha ileriye götürebileceklerine yönelik duydukları inancın görece olarak daha yüksek olduğu 80 öncesi dönemde, toplumların nasıl değişebileceği sorunsalı çerçevesinde canlanmıştı. Yazara göre, her ne kadar sınıfsal bakış açısıyla yaklaşsa da, ATÜT tezleri, Doğu ve Batı’yı kendi içinde ayrıştırmakta yetersiz kalmış ve ikisini yekpare bütünler olarak ele almıştı.
Doğu’nun nasıl kalkınacağı ve Batı’ya yetişip geçebileceği sorunu az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin değişmez gündemlerinden biri olagelmiştir. Doğu-Batı tartışmalarında, Doğu’nun Batı’ya benzeyip benzemediğiyle ya da hangisinin daha üstün olduğuyla ilgili çeşitli cevaplar verilmiş ancak Batı’nın ne derece yekpare olduğu sorusu yeteri kadar gündeme gelmemişti. Politik Marksistler, bu önemli probleme parmak basarak, genel olarak Batı’nın, özel olarak İngiltere ve Fransa’nın çok farklı gelişim çizgilerinin olduğuna dikkat çekmişlerdi.