Doxa’nın 9. sayısı çıktı. Doxa bu sayıdan itibaren ayrı bir edisyon olarak İngilizce de yayınlanıyor. Sevim Burak uzun bir ‘düşünür’ler listesi verdi Doxa’ya. Sarkis gene oradaydı; turuncu bir göğün dört ucundan tutmuştu. Lucretius ilksel tozanların davranış politiğini anlattı. Michael Snow 42 sayfalık bir ‘travelling’ hazırladı Doxa için. Ishiuchi Miyako, Enis Batur’un ‘gövde’, ‘yaşlılık’, ‘anne’ ve ‘annenin kaybı’ mefhumları etrafında kurduğu sorulara dünyanın öbür ucundan yanıtlar gönderdi. Anita Sezgener B2 evinin önünden geçen koyunları saydı, kaçan ağacı yerine koydu, mimarın düşünü gördü: az çoktur’a vardı. Kenneth Frampton, kapakta taşını ağırladığımız Isamu Noguchi’nin Louis Kahn ile birlikte giriştiği ‘oyun parkı’ projesini irdeleyen bir metinle katıldı dergiye. Kemal Aran, Ahmet Gülgönen’in ‘kamu-düzeni ve övünç duygusu deneyimleten’ Eryaman-3 yerleşkesi üzerine yazdı. Hakan Dölgen, İnci Olgun, Ayşegül Kuruç Kopenhag için hazırladıkları (kara kurbağalarını da gözeten) projeyi anlattılar Doxa’da. Shigemi Inaga üçüncü dünyada avangardın imkânsızlığını tartışan sımsıkı bir metinle yer aldı dergide. Can Onaner, Adolf Loos mimarisinin Sacher-Masoch ile akrabalığını gözler önüne seren çarpıcı bir yazı verdi Doxa’ya. Laurent Wolf sanatta yenilik zorunluğunun izini Matisse, Kupka, Maleviç üzerinden sürdü. Doxa’nın bu sayısı bir taşla açıldı bir taşla kapandı: Noguchi’nin vakur kütlesine, kayalıklardan söküp aldığı dans eden bir heykelle karşılık verdi Hasan Safkan; Beral Madra bu dansın adımlarını yazdı.