Kâtib Çelebi, (1609-1657), XVII. yüzyıl Osmanlı ilim ve kültür hayatına damgasını vurmuş medeniyet tarihimizin en önemli simalardandır. Adeta kaynak bir kütüphane hükmündeki birçok eseriyle, kendine has düşünce dünyasıyla hem ülkemizde, hem de Batı’da adını altın harflerle yazdırmış bir mütefekkirdir. Bilhassa Keşfü’z-zunûn isimli eseri İslâm araştırmaları yapan hemen herkesin müracaat ettiği temel başvuru kaynağıdır. En Doğruyu Tercih Hususunda Hakk’ın Ölçüsü (Mîzânü’l-Hakk fî İhtiyâri’l-Ehakk) Kâtib Çelebi&rsq
Tükendi
Gelince Haber VerKâtib Çelebi, (1609-1657), XVII. yüzyıl Osmanlı ilim ve kültür hayatına damgasını vurmuş medeniyet tarihimizin en önemli simalardandır. Adeta kaynak bir kütüphane hükmündeki birçok eseriyle, kendine has düşünce dünyasıyla hem ülkemizde, hem de Batı’da adını altın harflerle yazdırmış bir mütefekkirdir. Bilhassa Keşfü’z-zunûn isimli eseri İslâm araştırmaları yapan hemen herkesin müracaat ettiği temel başvuru kaynağıdır. En Doğruyu Tercih Hususunda Hakk’ın Ölçüsü (Mîzânü’l-Hakk fî İhtiyâri’l-Ehakk) Kâtib Çelebi’nin vefatından evvel (v. 6 Ekim 1657) son telif ettiği eseridir ki 1067’nin Safer ayı içerisinde (19 Kasım-17 Aralık 1656 arası) tahrir edilmiş olup asrında ifrât ve tefrîtden dolayı toplumun iki hizbe ayrılmasından ötürü kaleme alınmıştır. Bu iki grubun başında bulunan Halvetî tarikatının Şemsiyye kolunun Şeyhi Sivasî Efendi ile Kādîzâde Efendi fikrî açıdan öyle sertçe çarpışmıştır ki halk da bu çekişme marazına müptelâ olmuş ve neredeyse bu husus, birbirleriyle kanlı bıçaklı çatışmalarına sebep olacak duruma gelmiştir. Böyle bir zamanda, bu iki ismin de vefatından sonra aralarında ihtilâf meselesi olan ve halkı hâlâ meşgul eden mevzular hakkında Kâtib Çelebi, ihtilâf ve münakaşaya sebep olan meseleleri bildirmek, halka nasihatle itidal semtini belirtmek ve orta yolu tavsiye etmek için işbu risalesini bir mukaddeme, yirmi bir bahis ve bir hâtimeden mürekkep olmak üzere yazmıştır. Ayrıca bu eserin diğer bir fevkalâde önem arz eden noktası ise Kâtib Çelebi’nin eserin hâtime bölümünde bizzat kendisinin yazdığı ve vefatından bir sene öncesine kadar uzanan hâl tercümesi ile toplumun bir daha böyle bir ihtilâf ve münakaşa cenderesine düşmemesi için dört farklı kesime (sultanlara, vaizlere, sıradan halka, hususî olarak kendisinden istifade eden talebelere ve umumî olarak da bütün talebelere) yaptığı vasiyetlerini/tavsiyelerini ihtiva etmesidir.