Uzun dönem Kök Tengri inancına mensup olarak yaşamış Türk boyları, zamanla birbirinden farklılık göstererek Manihaizm, Budizm, Musevilik, Hristiyanlık ve İslâmiyet gibi dinleri kabul etmişlerdir. Bu dinler arasında İslâmiyet, tarihte Hazar, İdil Bulgar, Karahanlı, Selçuklu, Harezm, Altın Orda, Çağatay, Memlûk, Osmanlı gibi büyük Türk devletlerinin hâkim unsuru olan Sabar, Bulgar, Karluk, Yağma, Çiğil, Uygur, Oğuz, Kıpçak gibi farklı Türk boylarının mensuplarınca benimsenmiştir. İslâmiyet, özellikle Oğuz Türklerinin kurmuş olduğu Selçuklu ve Osmanlı devletleriyle geniş bir coğrafyada yayılmasını hızlandırmıştır. Bunun yanı sı
Tükendi
Gelince Haber VerUzun dönem Kök Tengri inancına mensup olarak yaşamış Türk boyları, zamanla birbirinden farklılık göstererek Manihaizm, Budizm, Musevilik, Hristiyanlık ve İslâmiyet gibi dinleri kabul etmişlerdir. Bu dinler arasında İslâmiyet, tarihte Hazar, İdil Bulgar, Karahanlı, Selçuklu, Harezm, Altın Orda, Çağatay, Memlûk, Osmanlı gibi büyük Türk devletlerinin hâkim unsuru olan Sabar, Bulgar, Karluk, Yağma, Çiğil, Uygur, Oğuz, Kıpçak gibi farklı Türk boylarının mensuplarınca benimsenmiştir. İslâmiyet, özellikle Oğuz Türklerinin kurmuş olduğu Selçuklu ve Osmanlı devletleriyle geniş bir coğrafyada yayılmasını hızlandırmıştır. Bunun yanı sıra İslâm âlemi, Selçuklularla birlikte güçlü bir hamiye de kavuşmuştur. İslâm dininin bayraktarlığını uzun müddet yapmış olan Selçuklular, Anadolu’yu da Türk yurdu haline getirerek Müslüman Anadolu Türklüğünün ilerleyen asırlarda üç kıtaya hükmedecek olan iradesinin temelini atmıştır.
İslâm diniyle müşerref olan Türkler, bu dinin kitabı Kur’an’ı okuyup anlama ihtiyacı duymuşlar ve bu minvalde beliren müfessirler Kur’an çalışmalarına yönelmişlerdir. Karahanlılar döneminden itibaren satıraltı/satırarası tercüme yöntemiyle başlamış olan Kur’an’ı anlama faaliyetleri ilerleyen zamanlarda tefsir çalışmalarıyla da artarak devam etmiştir. Doğu ve Batı Türkçeleri, bu çalışmalara yazınsal bir kimlik kazandırarak birbirinden değerli eserlerin meydana gelmesini sağlamıştır. Müfessirlerin takdire şayan gayretleriyle ortaya çıkan ve Türk dilinin zenginliğini gösteren bu Kur’an tercüme ve tefsirleri, müstensihler aracılığıyla da istinsah edilerek pek çok nüsha Türk diline kazandırılmıştır. Türk dilindeki Kur’an çalışmalarına bakıldığında bütünsel tercümelerin Doğu Türkçesiyle yapıldığı; Batı Türkçesiyle ise Anadolu’da, özellikle beylikler döneminde, daha çok sure tefsirlerinin hazırlandığı söylenebilir.
Çalışmamıza konu olan nüsha, beylikler döneminde yazılmış bir tefsirdir/tefsirin nüshasıdır. Dil özelliklerinden hareketle 16. yüzyıl ya da en geç 17. yüzyılın başlarında istinsah edildiği anlaşılan nüsha, 63 varaktan ibaret olup 35 surenin tefsirini ihtiva etmektedir. Abdullah EREN Özel Kitaplığı’nda bulunan yazmada müellif adı Mülk suresi tefsirine mahsus Muhammed bin Mustafa olarak geçmekte, diğer sure tefsirlerinin müellifi ile ilgili bir kayıt bulunmamaktadır.