Eski Türk edebiyatı tarihi, XIX. yüzyılın kültür ve medeniyetleri dil ve ırklara göre tasnif etme zihniyetinden hayli zarar görmüş bir bilim dalıdır. Horasan ve Mâveraünnehir`de Yeni Farsça ile gelişen edebiyatın önemli temsilcileri arasında hep Türk asıllı şairler olduğu; Gazneliler, Sâmanoğulları ve Selçuklular döneminde oluşan edebiyatın arkasında daima Türk hükümdarların destek ve himayesi bulunduğu da inkâr edilemez bir gerçektir. Hâl böyle olunca yukarıdaki teze bir antitez olmak üzere `İran kültürü klâsik bir edebiyat oluşturmuşsa, bunu Türklere borçludur` şeklinde bir hü
Tükendi
Gelince Haber VerEski Türk edebiyatı tarihi, XIX. yüzyılın kültür ve medeniyetleri dil ve ırklara göre tasnif etme zihniyetinden hayli zarar görmüş bir bilim dalıdır. Horasan ve Mâveraünnehir`de Yeni Farsça ile gelişen edebiyatın önemli temsilcileri arasında hep Türk asıllı şairler olduğu; Gazneliler, Sâmanoğulları ve Selçuklular döneminde oluşan edebiyatın arkasında daima Türk hükümdarların destek ve himayesi bulunduğu da inkâr edilemez bir gerçektir. Hâl böyle olunca yukarıdaki teze bir antitez olmak üzere `İran kültürü klâsik bir edebiyat oluşturmuşsa, bunu Türklere borçludur` şeklinde bir hüküm ortaya koymak hiç de yanlış olmasa gerektir.Ulaşılabilen en eski belgelerden anlaşıldığı üzere Türkler, ana dilleriyle edebî eserler üretme geleneğini tarih sahnesinde belirdikleri ilk dönemlerden itibaren sürdürmüşler, temas halinde bulundukları kültürlerden kelime alıp verme konusunda da hiçbir zaman çekingen ve tutucu davranmamışlardır. Bunun bir sonucu olarak Türk dili, yerine göre bilim ve sanat dili olma ve amacını en mükemmel olarak ifade edebilme gücüne kavuşmuştur. Bugün Türkçe aynı zamanda bir bilim dili olarak ihtiyaca cevap verebiliyorsa, bunda tarihi boyunca edindiği zenginliklerin büyük rolü bulunmaktadır.