Mengüalp, çapkın bir erkek olmanın doğasını sergiliyordu aslında kendince. Hızlı ve kararlı adımları Ece’yi korkutmuş olsa da bu yolu yürümek istemişti Ece. Bilmediği bir adrese doğru bir yolculuğa çıkmaya karar vermişti. Gerçek aşkı aramaya karar vermişti. Ama bu yolculuğun, kendisinin belirlediği bir zamanda başlayacağını sanıyordu. Onunla karşılaşana kadar…
Mengüalp’le karşılaşması öyle bir karşılaşmaydı ki artık yolculuk çoktan başlamıştı ve aşk ateşinin harlı çemberinin ortasında kalakalmıştı Ece. Hem de ayaklarında ayakkabıları bile olmadan. O kadar hazırlıksız ve o kadar zayıftı ki bu ateş
Tükendi
Gelince Haber VerMengüalp, çapkın bir erkek olmanın doğasını sergiliyordu aslında kendince. Hızlı ve kararlı adımları Ece’yi korkutmuş olsa da bu yolu yürümek istemişti Ece. Bilmediği bir adrese doğru bir yolculuğa çıkmaya karar vermişti. Gerçek aşkı aramaya karar vermişti. Ama bu yolculuğun, kendisinin belirlediği bir zamanda başlayacağını sanıyordu. Onunla karşılaşana kadar…
Mengüalp’le karşılaşması öyle bir karşılaşmaydı ki artık yolculuk çoktan başlamıştı ve aşk ateşinin harlı çemberinin ortasında kalakalmıştı Ece. Hem de ayaklarında ayakkabıları bile olmadan. O kadar hazırlıksız ve o kadar zayıftı ki bu ateş çemberinin orta yerinde; kendini Mengüalp’in ellerinde çırpınan küçücük bir kuş gibi hissediyordu. Çırpınıp kaçmalı mıydı yoksa sakinleşip bu ateşin kalbindeki buz katmanlarını eritmesine izin mi vermeliydi? Korkuyordu, Mengüalp’in bakışlarında acıdan derlenmiş bir hoyratlığın izleri saklı gibiydi. Bu izlere dokunulmasını ister miydi? Belki de dokunmaya kalkanı da çekerdi kendi yangınına…
Ece, her şeye rağmen onun yüreğine değmek istiyordu. Bu ateş çemberinin orta yerinde diz çöküp, sevdiği adamın aşkına teslim olmaya karar vermişti. İlk defa korkmayacaktı. İlk defa söylenen tüm aşk sözcüklerinin büyüsünde, pembe bulutlara doğru uçmak istemişti. Kanatları yanacaktı, bunu hissediyordu ama denemek istiyordu.
Bir kadın, aşkın en derin acılarından geçerken biri bir merhem sürmüştü bir gece kalbinin yaralarına. Kimdi, neyin nesiydi bilmiyordu. ‘’Gece Gözlüm’’ takma isimli biri, şefkatin en saf halinden öğütülmüş peri tozları serpiştirivermişti karanlığına. Bu öyle bir şefkatti ki Ece, ‘’Sevgi şefkat midir acaba?’’ sorusu üzerinde sık sık düşünmeye başlamıştı. Peki ya aşk… Şefkati içinde barındıyor muydu? Hangisine daha çok ihtiyacı olduğunu düşünüyordu. Gerçek sevgiyi ve şefkati, aşka tercih edeceği aklına bile gelmezdi ama öyle oldu. Günlerce, gecelerce onu aradı. Kimdi bu adam? Mengüalp’in ateş çemberi aşkının izi olan kalp yanıklarının üstüne su serpen bu kahraman kim olabilirdi?
Ece, neden bu şefkat timsali adamla sohbet ederken Mengüalp ile konuştuğunu hissediyordu? Aynı adam, hem kalp yanıklarının sahibi hem de şefkatten öğütülmüş peri tozlarının üfleyicisi olabilir miydi? İlk zamanlarda bu çok heyecan verici bir fikirdi. Zamanla bunun böyle olmaması için dualar etmeye başlamıştı genç kadın. İkisini birden kaybetmeye gücü yoktu. İkisini birden hiç ummadığı bir zamanda bulacağını ise tahmin bile etmezdi.