Daha fazla rahatsız etmeden kalkmayı düşündüm, ayıp olmasın diye ona belli etmeden kolumdaki saate bakmaya çalışırken arada bir anlığına da salonun duvarındaki saate bir göz attım. Sonra bunun hiçbir işime yaramayacağını hatırladım, çünkü Haluk Ağabey’in evinde bir tanesi girişte koridorda, bir tanesi salonda ve bir tanesi de mutfakta olmak üzere benim bildiğim en az üç tane duvar saati var. Ama bunların hiçbiri doğru zamanı göstermez. Öyle pili falan bitmiş, o yüzden durmuş saatler de değildir hiçbirisi. Hepsi tıkır tıkır çalışır, bir zaman gösterir, ama gerçekle hiç ilgisi olmayan
Tükendi
Gelince Haber VerDaha fazla rahatsız etmeden kalkmayı düşündüm, ayıp olmasın diye ona belli etmeden kolumdaki saate bakmaya çalışırken arada bir anlığına da salonun duvarındaki saate bir göz attım. Sonra bunun hiçbir işime yaramayacağını hatırladım, çünkü Haluk Ağabey’in evinde bir tanesi girişte koridorda, bir tanesi salonda ve bir tanesi de mutfakta olmak üzere benim bildiğim en az üç tane duvar saati var. Ama bunların hiçbiri doğru zamanı göstermez. Öyle pili falan bitmiş, o yüzden durmuş saatler de değildir hiçbirisi. Hepsi tıkır tıkır çalışır, bir zaman gösterir, ama gerçekle hiç ilgisi olmayan bir zamanı. Ne akrep ne de yelkovan doğru yerde, ne saat ne de dakika doğru, bu saatlerin hiçbirinin gösterdiği zaman gerçek zaman değil.
Üstelik Haluk Ağabey’in bu saatlerin asla pili bitmiş vaziyette kalmasına izin vermediğini de biliyorum, bir keresinde ben de onun evindeyken saatlerden birinin durmuş olduğunu fark edip hemen pilini değiştirmişti. Ama yeni pil taktıktan sonra saatin arkasındaki ayar düğmesini rastgele çevirip, günün herhangi bir saatine getirmiş ve sonra da saati o halde duvardaki çiviye asmıştı.
O gün bunu yaptığını görünce artık dayanamayıp sormuştum, “Senin evindeki saatlerin hepsi niye farklı ve yanlış zamanı gösteriyor?” diye. O da bana “Zamansızlık özlemim yüzünden,” diye cevap vermişti. “Keşke zaman kavramının olmadığı, geçmişi hatırlayıp geleceği beklemek zorunda olmadığımız, sadece içinde olduğumuz anı yaşadığımız bir hayatımız olabilse,” diye devam etmişti. “Oysa evlat, zaman görecelidir. Benim için çok geç olan bir zaman, belki senin için daha çok erkendir. O yüzden, ben herkesin kendi zamanında yaşamasına fırsat yaratmak isterim. İsteyen saat tam üç olmuş desin, isteyen saat on biri çeyrek geçiyor desin, istersen sen de saat beş buçuk de. Herkesin zamanı kendine.”
Romanımızın kahramanı ve aynı zamanda anlatıcısı olan Ersin’in yaşadıklarına tanıklık ederken, göremediklerini çok geç de olsa fark ettiğinde yaşadığı duygularına onunla birlikte ortak olacağımız bir yolculuğa çıkıyoruz. Ve anlıyoruz ki, bazen hayat bizim göremediklerimizin üzerine kuruludur.