Batı’da uzun bir süre boyunca bilimin tarihi kesintisiz bir ilerleme, insanın dünyaya adım adım hâkim olduğu bir yetkinleşme süreci olarak anlatıldı. Oysa bilim tarihi ve felsefesi alanlarında 20. yüzyılın başından beri yapılan çalışmalar bu başarı tablosundaki çatlakları ve kırılmaları da gözler önüne sererek bu anlatıya son yüzyılda ağır bir darbe vurdu. Evrenin merkezinde Yerküre’nin bulunduğu bir sistemden Güneş’in bulunduğu sisteme geçiş pürüzsüz olmadığı gibi, astronomların gökcisimlerinin eski fiziğin kuramlarıyla açıklayamadıkları “görünür” hareketlerine
Tükendi
Gelince Haber VerBatı’da uzun bir süre boyunca bilimin tarihi kesintisiz bir ilerleme, insanın dünyaya adım adım hâkim olduğu bir yetkinleşme süreci olarak anlatıldı. Oysa bilim tarihi ve felsefesi alanlarında 20. yüzyılın başından beri yapılan çalışmalar bu başarı tablosundaki çatlakları ve kırılmaları da gözler önüne sererek bu anlatıya son yüzyılda ağır bir darbe vurdu. Evrenin merkezinde Yerküre’nin bulunduğu bir sistemden Güneş’in bulunduğu sisteme geçiş pürüzsüz olmadığı gibi, astronomların gökcisimlerinin eski fiziğin kuramlarıyla açıklayamadıkları “görünür” hareketlerine tatmin edici bir açıklama getirmelerine her zaman izin de vermedi. Hatta kimi durumlarda bunu daha da zorlaştırdı.
Bilim tarihinin öncü isimlerinden Pierre Duhem, Görünüşleri Kurtarmak’ta fizik ile astronomi arasında kâh gerilen kâh gevşeyen bu ilişkilerin izini Platon’dan itibaren modern astronominin kurucularından Galileo’ya kadar sürüyor. Bilimsel kuramların her zaman doğrulara ulaştırmayan, bazen “yeterince kullanışlı” olmakla yetinmek zorunda kalan kusurlu insan ürünleri olduklarını, bizzat onları oluşturan ve eleştiren düşünürlerin katıldığı, yüzyılları aşan bir söyleşide ortaya koyuyor. Bilimin tarihine meraklı herkesi bilimsel bilginin doğası üzerine düşünmeye ve kuramların gözlemlerle nasıl bir ilişki kurduğunu anlamaya davet ediyor.