Çelimsiz, varlıksız ve akılsız bir adamın evrimi söz konusu olduğunda bu kitabı gösterip, ‘’Nasıl?’’ so-rularına yanıt verebiliriz artık. Günlük hayatta çok soru sorarız bazen ise kafamız öyle yoğun olur ki “Hayat neyden ibaret?” sorusuna bile bir cevabımız olmaz. Karakterimiz Gökhan’ın durumu, o kadar içler acısı bir durumda ki hayaller dünyasından bir adım çıkıp gerçek dünya ile karşılaşmıyor. Kendi varlığından habersiz, ne olduğunu bile bilmiyor. Peki ya sizler? Kim, ne ve ne için yaşıyor; varlığınızı bu dünyada neden sürdürüyorsunuz? Bazılarınız belki “Para&
Tükendi
Gelince Haber VerÇelimsiz, varlıksız ve akılsız bir adamın evrimi söz konusu olduğunda bu kitabı gösterip, ‘’Nasıl?’’ so-rularına yanıt verebiliriz artık. Günlük hayatta çok soru sorarız bazen ise kafamız öyle yoğun olur ki “Hayat neyden ibaret?” sorusuna bile bir cevabımız olmaz. Karakterimiz Gökhan’ın durumu, o kadar içler acısı bir durumda ki hayaller dünyasından bir adım çıkıp gerçek dünya ile karşılaşmıyor. Kendi varlığından habersiz, ne olduğunu bile bilmiyor. Peki ya sizler? Kim, ne ve ne için yaşıyor; varlığınızı bu dünyada neden sürdürüyorsunuz? Bazılarınız belki “Para” bazıları “Mutluluk” veya “Haz” diye-bilir. Tamam, bunları es geçelim. Siz, Gökhan’ın yerinde olsaydınız ne yapardınız? Bu romanı bu yüzden yazdım.
Karakterimiz, anne ve babası öldükten sonra sokakta yaşamaya ve çöplerden beslenmeye başlamıştır ve bu konuda kimse ona yardım eli uzatmamış, ekstra olarak da sürekli dayak yemiştir. Bunlar için Tanrı’ya sığınan karakterimizin başına iyi bir insan denk gelecek ve Gökhan da hayatın değişim rüzgârına kapılıp gidecektir
Sakallarını biraz şekillendirmek istedi. Gardırobun üstündeki eşyalara bir göz attı. Eliyle uzanıp ala-mayacağı bir kutu vardı orada. Uzun, sert plastik, pembe tabureyi masanın yanından aldı. Sert plas-tikten yapılmıştı ancak o kadar eskiydi ki dokunsan kırılacakmış gibi duruyordu. Ancak başka taburesi yoktu. Gardırobun aynasına tabureyi yasladı ve sağ elini havaya, sol ayağını ise tabureye uzattı. Ta-bure çok dengesiz duruyordu. Yine de gardırobun üstünü görmeye ve oraya ulaşmayı başarmıştı. Alü-minyumdan yapılmış, küçük gri desenlere sahip, siyah kapaklı bir kutuyu eliyle kavradı ve direkt aşa-ğıya adımını atmaya kalkıştı. Ancak beklenmedik şekilde tabure dengesini bozdu ve kendini kalçasının üstünde buldu.
“Ah, bir kere sabit dursan olmuyor değil mi? Ben senin sahibinim, hiçbir tabure sahibine bunu yap-maz. Yani sen benim sahibim olsaydın ben böyle yapmazdım en azından.” diye tabureye çıkıştı. “Ney-se, en azından kutu açılıp da jiletler fırlayıp bir yerlerimi kesmedi.”
Ve bakalım “Güzel Ölüm” kimlere denk düşecek?