“Kudüs ile ona bitişik yerler, zaten Nebî ve Velîler diyarıdır. Ben de geçen yılın Kasım ayında Kudüs`de idim. Niyetim Kısas-ı Enbiya`yı ve Süleyman Dede`nin Mevlid menkıbesini yaşamaktı. Hazret-i Muhammed Mustafa`nın "Enbiya ervahına" imam olduğu yerde onun gibi iki rekât namaz kılmak istemiştim…
Yokuşu tırmanmayı göze alamadığım için sağa sola baktım ve bir kitabevinin vitrini beni kendisine çekti. Çok geçmeden bu kitabevinin içinde idim ve adım adım dolaşa dolaşa bir İngilizce kitap önünde durdum. Adı: NEBÎ! idi.
Kitabı karıştırmadan önce müellifinin adına baktım. Yakınşarklı idi. Kitabın içine
Tükendi
Gelince Haber Ver“Kudüs ile ona bitişik yerler, zaten Nebî ve Velîler diyarıdır. Ben de geçen yılın Kasım ayında Kudüs`de idim. Niyetim Kısas-ı Enbiya`yı ve Süleyman Dede`nin Mevlid menkıbesini yaşamaktı. Hazret-i Muhammed Mustafa`nın "Enbiya ervahına" imam olduğu yerde onun gibi iki rekât namaz kılmak istemiştim…
Yokuşu tırmanmayı göze alamadığım için sağa sola baktım ve bir kitabevinin vitrini beni kendisine çekti. Çok geçmeden bu kitabevinin içinde idim ve adım adım dolaşa dolaşa bir İngilizce kitap önünde durdum. Adı: NEBÎ! idi.
Kitabı karıştırmadan önce müellifinin adına baktım. Yakınşarklı idi. Kitabın içine baktım. New-York`da basılmıştı. Ve kırk dört kere!
Ben de bugün zaten bir Nebî ile hembezm olabilirdim ve başka bir kimse beni doyuramazdı!... Nebî ile karşı karşıya idik. Oturduk ve konuştuk… Nebî`yi baştanbaşa okuyarak dinledim ve sevindim. Çünkü, içimde kalan her şeyi, dışa vuran ve apaçık söyleyen bir kitap bulmuştum. Ve bu kitabın adı "Nebî" idi! Fakat bu kitabın kahramanı hakikaten bir Nebî mi idi? Bana öyle gelmedi. Çünkü daha doğrusu bir Velî idi, bir Hak Erenlerdi. Ve kullandığı dil, tam Erenler dili idi. Fakat bu dili ne güzel kullanmıştı. Ve onunla söylemek istediklerini ne güzel söylemişti! Dokunduğu her konuda ruhu, bütün saffet ve samimiyeti ile konuşturan, tabiatın dili ile konusunu söyleten bir Erenlerdi bu...