Ben Türk şiirini gül-i ra’nâya benzetiyorum; yarı sarı yarı kırmızı... Halk ve divan geleneğinden beslendiği için iki renkli. Rengini, kokusunu bizim havamız, suyumuz ve toprağımızdan alan, bizim besleyip büyüttüğümüz bir gül.
Edebiyatımızı doğru anlayabilmek için önce zihnimizdeki ikiliği kaldırmamız gerektiğine inanıyorum. Türk kültürü, tarihi ve sanatı gibi edebiyatı da bir bütün. Şiir de bu bütünlük içinde gelişimini sürdürüyor. Farklı estetik çizgilere sahip olmakla birlikte, ortak bir kültür birikimine yaslanan halk ve divan edebiyatlarımızın müşterekleri tahmin ettiğim
Tükendi
Gelince Haber VerBen Türk şiirini gül-i ra’nâya benzetiyorum; yarı sarı yarı kırmızı... Halk ve divan geleneğinden beslendiği için iki renkli. Rengini, kokusunu bizim havamız, suyumuz ve toprağımızdan alan, bizim besleyip büyüttüğümüz bir gül.
Edebiyatımızı doğru anlayabilmek için önce zihnimizdeki ikiliği kaldırmamız gerektiğine inanıyorum. Türk kültürü, tarihi ve sanatı gibi edebiyatı da bir bütün. Şiir de bu bütünlük içinde gelişimini sürdürüyor. Farklı estetik çizgilere sahip olmakla birlikte, ortak bir kültür birikimine yaslanan halk ve divan edebiyatlarımızın müşterekleri tahmin ettiğimizden çok daha fazla. Şimdiye kadar ısrarla farklı taraflarına dikkat çekildiğinden bu ikisinin biri birine zıt ve tamamıyla farklı edebiyatlar olduğu sanılmış, arada uçurumlar yaratılmıştır. Ben bunun böyle olmadığını örnekleriyle ortaya koymaya çalıştım. Bu iki edebiyattan birini tercih veya reddetme durumunda olduğumuzu sanmıyorum. İkisi de bizim. İkisi de müşterek yaşanmış bir kültürün içinden süzülüp geliyor.
Ben halk ve divan şiirinin kapılarını aralıyarak bazı güzellikleri göstermeye çalıştım. Okuyucu bu kapıdan girdikten sonra kendisi yeni yeni güzellikler keşfedebilecektir. Gelenekten faydalanma konusunda tartışmaların devam ettiği günümüzde, bu yazdıklarımızın konuya ışık tutmasını diliyorum.