Devletlerin ve uluslararası kuruluşların kendi aralarındaki ilişkilerde uymak zorunda oldukları kuralları düzenleyen bir hukuk dalı olan devletler hukuku ya da modern bir üst kavram olarak uluslararası ilişkiler disiplini, tarihte ilk defa Müslümanlar tarafından sistematize edilmiştir. Batılılar ancak 1648 Westphalia Anlaşması sonrasında kalem oynatmaya başlasalar da devletler hukuku alanındaki ilk klasikler, sekizinci yüzyılda Kûfe-Bağdat çevresinde çoktan yazılmıştı bile. Ebû Hanîfe’nin denetiminde ve özellikle öğrencisi Muhammed eş-Şeybânî tarafından derlenen “Siyer” başlıklı kitaplar, dünya hukuk tarihinde siyasetten bağımsız ve herk
Tükendi
Gelince Haber VerDevletlerin ve uluslararası kuruluşların kendi aralarındaki ilişkilerde uymak zorunda oldukları kuralları düzenleyen bir hukuk dalı olan devletler hukuku ya da modern bir üst kavram olarak uluslararası ilişkiler disiplini, tarihte ilk defa Müslümanlar tarafından sistematize edilmiştir. Batılılar ancak 1648 Westphalia Anlaşması sonrasında kalem oynatmaya başlasalar da devletler hukuku alanındaki ilk klasikler, sekizinci yüzyılda Kûfe-Bağdat çevresinde çoktan yazılmıştı bile. Ebû Hanîfe’nin denetiminde ve özellikle öğrencisi Muhammed eş-Şeybânî tarafından derlenen “Siyer” başlıklı kitaplar, dünya hukuk tarihinde siyasetten bağımsız ve herkes için bağlayıcı kurallar içeren ilk devletler hukuku eserleri olarak tescillenmiştir. Devletler hukukunun on yedinci yüzyıldaki ilk kurucusu olarak takdim edilen Hugo Grotius’un söz konusu birikimini İstanbul’da incelediği eserlere borçlu olması, Müslümanların bu alandaki öncülüğünün ve etkisinin ilginç bir göstergesidir. Avrupalı diğer öncü müelliflerin, İslâm düşüncesinin Endülüs ve Sicilya üzerinden Batı’ya uzun yıllar ışık tuttuğu bölgeler olan İspanya ve İtalya’dan çıkmış olması da ayrıca manidardır.
Uluslararası ilişkilerdeki ilkesel tavrı barış yönünde belirleyen İslâm devletler hukuku, haklı gerekçeleri oluştuğunda savaşın da söz konusu olabileceğini göz ardı etmez. Buna göre İslâm devletler hukukunda, temel insan haklarına saygı gösterildiği sürece hasmane ilişkiler gündeme gelmeyeceğinden barış esasına dayalı uluslararası ilişkiler kurma ve geliştirme konusunda geniş bir hareket alanı vardır. Fakat İslâm’ın güvenliği ve insanların temel hakları ihlâl edildiğinde diğer bütün yolların tüketilmesi sonucunda savaş artık kaçınılmaz hâle gelirse bu da yine önceden belirlenmiş bir hukukî çerçevede yönetilir.
Elinizdeki kitap uluslararası ilişkilerin Müslüman bilincine akseden bu geniş yelpazesini modern kuramlarla mukayeseli olarak incelemektedir.