Esasen İslâm’ın kadın anlayışının tartışılması modern zamanlara özgü içeriğiyle ilk başta “sorunlu” bir alana tekabül etmektedir. Özellikle Batı’da 19. yüzyılda başlayan kadın hareketlerinin iz düşümü olarak bizde de başlayan tartışmalar o günden bu güne hız kesmeden bu “netameli” konuyu gündemde tutmuştur. Tarihî süreçte malesef kadın konusu literatürümüzde kendi kaynakları ve tarihî bağlamı içinde anlaşılmaktan ziyade Batılı oryantalistler ve misyonerler marifetiyle şablonu ve soruları oluşturulmuş bir düzlemin ürünü olarak ele alınmıştır.
Tükendi
Gelince Haber VerEsasen İslâm’ın kadın anlayışının tartışılması modern zamanlara özgü içeriğiyle ilk başta “sorunlu” bir alana tekabül etmektedir. Özellikle Batı’da 19. yüzyılda başlayan kadın hareketlerinin iz düşümü olarak bizde de başlayan tartışmalar o günden bu güne hız kesmeden bu “netameli” konuyu gündemde tutmuştur. Tarihî süreçte malesef kadın konusu literatürümüzde kendi kaynakları ve tarihî bağlamı içinde anlaşılmaktan ziyade Batılı oryantalistler ve misyonerler marifetiyle şablonu ve soruları oluşturulmuş bir düzlemin ürünü olarak ele alınmıştır. Bu şablonda başat iddia “İslâm kadını ikincil tanımlamış, hatta aşağılamıştır.” şeklindedir. Bu sert ve hakkaniyetsiz itham sebebiyle de İslâm’ın kadın anlayışına dair içerde geliştirilen söylemler, yazılıp çizilenler büyük ölçüde savunmacı, apolojik ve sığ bir seyir takip etmiştir. Yapılan yorumlarda iki daraltıcı perspektif dikkati çekmektedir. Birincisi “İslâm kadına bütün haklarını vermiştir” tezinin suiistimal edilmesi, ikincisi de İslâm toplumlarında kadının durumunun bütün vebalini gelenekte görerek tarih boyunca İslâm’ın bu konuda hep yanlış anlaşıldığı genellemesine sığınmak olmuştur. Hâlbuki sağlıklı ve kâmil bir bakış açısı ortaya koymak için takip edilecek yolda hem Kur’ân’ın tevhit ve adalet eksenli temel mesajlarını doğru anlamak, hem de gelenekle yüzleşerek değişen ve gelişen hayat şartlarının dönüştürdüğü kadın anlayışını İslâm’ın referansları ışığında yeniden üretmek mümkündür.