Charles White (1793-1861) 1841’de İstanbul’a geldi ve Telegraph gazetesi muhabiri olarak kentte üç yıl kaldı. İstanbul’da Üç Yıl; Türklerin Örf ve Adetleri adlı kitabı bu uzun ikameti sırasında edindiği bilgi ve izlenimlerin ürünüdür. White bu eseri yazma ihtiyacını neden duyduğunu birçok Batılı seyyahın eserlerinden söz ederek şöyle aktarıyor: “... sözünü ettiğimiz bu yazarların çalışmaları Osmanlı payitahtındaki yaygın örf ve âdetlere pek az ışık tutmaktadır... Öte yandan modern seyahatname yazarlarının aktardıkları bilgilerin nerdeyse tümü ya romantizm sınırına daya
Tükendi
Gelince Haber VerCharles White (1793-1861) 1841’de İstanbul’a geldi ve Telegraph gazetesi muhabiri olarak kentte üç yıl kaldı. İstanbul’da Üç Yıl; Türklerin Örf ve Adetleri adlı kitabı bu uzun ikameti sırasında edindiği bilgi ve izlenimlerin ürünüdür. White bu eseri yazma ihtiyacını neden duyduğunu birçok Batılı seyyahın eserlerinden söz ederek şöyle aktarıyor: “... sözünü ettiğimiz bu yazarların çalışmaları Osmanlı payitahtındaki yaygın örf ve âdetlere pek az ışık tutmaktadır... Öte yandan modern seyahatname yazarlarının aktardıkları bilgilerin nerdeyse tümü ya romantizm sınırına dayanan bir üslupla ya da öylesine abartılı ve göz boyar biçimde anlatılmıştır ki, yabancıları aydınlatmaktan çok onları yanıltır. Dolayısıyla İstanbul’a gelen yabancıların çoğu, yerel âdetlerin nerelerden kaynaklandığı, anlamları ve tam olarak ne oldukları konusunda tam bir cehalet içindedir; kitaplardan ya da onlara yardımcı olanlardan doğru açıklamalar alamadıkları için de geldikleri gibi giderler, ama bir farkla; alelacele yaptıkları gözlemler ve edindikleri yanlış bilgilerden ötürü ve Türk halkının savunulması mümkün olmayan zaaflarıyla iyi nitelikleri arasında hiçbir ayırım yapmadıkları için çoğu kez farklı siyasal çıkarlar ve dini antipatilerin körüklediği geçmişten gelen önyargılara yeni yanlış anlamalar ekleyerek ayrılırlar.” White üç ciltlik bu dev eserinin ilk cildinde pazarlar ve çarşılar, kayıklar ve kayıkçılar, balıklar, balık avcılığı ve balık pazarları, hastaneler, elçiliklere tanınan himaye hakkı, esnaf birlikleri, loncalar, vakıflar, selatin camileri, cami malları, kurukahveciler, manavlar, bahçeler ve bahçıvanlık, kandiller ve şenlikler gibi konuları işliyor. İkinci ciltte ise şekerciler, sakalar, sukemerleri, zücaciyeciler, hanlar, manifaturacılar, kuyumcular, miskçiler, pabuççular, nakışçılar, halıcılar, çıkrıkçılar, çubukçular, sahaflar, kütüphaneler, kâğıtçılar, cevahir bedesteni, sandal bedesteni, kürkçüler çarşısı, köle pazarı ve kölelerin durumu gibi konuları işleniyor. Üçüncü ciltte Osmanlı haremi ve saray halkı, fincancılar, kakmacılar, mumcular, aşevleri, kasaplar, fırıncılar, değirmenciler ve uncular, kazancılar, hakkâklar, yüzük, mühür ve tılsımlar, ev ve giyim eşyası, düğünler, afyon ve aşk iksiri tüccarları, berberler, sünnetçiler, eyerciler, atlar, köpekler, hamamlar, hamallar, taşçılar, türbeler, mezarlıklar ve mezar taşları gibi konular ele alınırken saray ve kent kapıları, Bozdoğan Kemeri, Haliç, Süleymaniye, Parmakkapı, Atpazarı, Direklerarası ve Etmeydanı da anlatıyor. Halk arasında dolaşan söylenti ve hikâyeleri aktarmayı da ihmal etmeyen yazar kitabını Türklerin karakteriyle ilgili gözlemleriyle bitiriyor