İslâmî gelenek, Allah’ın Âdem’e şöyle seslendiğini bildirir: “Ben rahmetimi kulum Havvâ’nın şahsında senin için topladım” ve “Ey Âdem, mümine bir kadından daha hayırlı bir rahmet olamaz.” Tasavvufî bakış açısı bu sözleri şöyle yorumlar: Allah, rahmetiyle insanın nefsini var etmiştir. Eğer o nefis mutmain mertebesine ulaşıp mümin olursa beşeri insan makamına yükseltir ve Allah’ın ondaki tecellîsiyle mükâfatlandırır ki bu da en hayırlı rahmettir. Dolayısıyla tasavvufta dişi nefsi, erkek ise aklı temsil eder. Ve nefis, şikâyet edilmesi değil, bilakis şükredil
Tükendi
Gelince Haber Verİslâmî gelenek, Allah’ın Âdem’e şöyle seslendiğini bildirir: “Ben rahmetimi kulum Havvâ’nın şahsında senin için topladım” ve “Ey Âdem, mümine bir kadından daha hayırlı bir rahmet olamaz.” Tasavvufî bakış açısı bu sözleri şöyle yorumlar: Allah, rahmetiyle insanın nefsini var etmiştir. Eğer o nefis mutmain mertebesine ulaşıp mümin olursa beşeri insan makamına yükseltir ve Allah’ın ondaki tecellîsiyle mükâfatlandırır ki bu da en hayırlı rahmettir. Dolayısıyla tasavvufta dişi nefsi, erkek ise aklı temsil eder. Ve nefis, şikâyet edilmesi değil, bilakis şükredilmesi gereken bir tekâmül fırsatıdır. Aklın nefse, nefsin de akla ihtiyacı vardır. Bu gerçek, Kur’an’da şöyle bildirilir: “Siz kadınlarınız için bir elbisesiniz, kadınlarınız da sizin için bir elbisedir.”
Hz. Peygamber (s.a.s) “Kadın ve erkek birbirlerinin iki yarısıdır.” derken Hucurât Sûresi’nde buyurulan “Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık.” âyetinin yorumunu yapmıştır. Ve O’nun (s.a.s) “Kadınlar, akıl ve gönül sahibi erkeklere hükmederler.” sözü de kadının Allah’ın zâtından bir nur olduğunu açıklamaktadır.
Nihayet diyebiliriz ki: “Ey Allah’ın Cemâli olan kadın, sen ki Allah’ın Rahmet ve Rahîm tecellîlerinin kaynağısın. Eğer Yaradan, erkek ve kadın kutuplarda görünüp kendinden kendine âşık olmasaydı O’nu nasıl tanıyıp idrak edebilirdik.”