Ağaç, ağaç olsun diye bir tohumcuk düşmeli yere.
Bir tohum çatlayıp açılmadan bir ağaç olamıyor.
Bir şeyler bozulacak elbette.
Bir kabuk kırılacak.
Sonra birileri bir şeyler konuşacak.
“Ne?” “Tohum, artık o bildiğimiz tohum değil, değişti” diyecekler…
Oysa tohum, ağaç olmakla meşguldür.
Ağaç olmakta olan tohumları bir çubukla dürtüp,
“Hey ne oluyor sana?” dersek, o sakin sakin, olması gereken ağacı olabilir mi?
Bırak tohum çatlasın, içinden çıkan çıksın, kabuğu çürüyüp toprağa düşsün…
Varlığın için,
Tükendi
Gelince Haber VerAğaç, ağaç olsun diye bir tohumcuk düşmeli yere.
Bir tohum çatlayıp açılmadan bir ağaç olamıyor.
Bir şeyler bozulacak elbette.
Bir kabuk kırılacak.
Sonra birileri bir şeyler konuşacak.
“Ne?” “Tohum, artık o bildiğimiz tohum değil, değişti” diyecekler…
Oysa tohum, ağaç olmakla meşguldür.
Ağaç olmakta olan tohumları bir çubukla dürtüp,
“Hey ne oluyor sana?” dersek, o sakin sakin, olması gereken ağacı olabilir mi?
Bırak tohum çatlasın, içinden çıkan çıksın, kabuğu çürüyüp toprağa düşsün…
Varlığın için, bir tohum olduğun için, ağaç olmak istediğin için kimseden özür dileme.
Kendin olmak için, tohum olmak için, ağaç olmak için kimseden izin isteme.
Kimsenin sana “Aferin, iyi düşünmüşsün” demesini bekleme.
Sadece ol…
Kimsenin seni alıp daha güneyde bir ormana veya şehirde harika bir villanın bahçesine taşımasını bekleme.
Nereye aitsen orayı bul, orada büyü.
Kollarını açıp büyüyen yapraklarınla, kendi toprağında, ait hissettiğin yerde…
Ve zaman ver.
Doğada hiçbir şey acele etmiyor.
Zamanın bir tohuma dokunan, kıran, çatlatan, bekleten, açan, tazeleyen, büyüten, bambaşka bir şeye dönüştüren gücünü ancak hayranlıkla izleyebiliriz biz.
Doğada yetişen şeylerin hangisi bir gecede büyüyor?
Doğan hangi bebek ertesi gün yürüyebiliyor?