Kitap çalışmasındaki amaç, tarihsel süreçte yaşanan olaylar doğrultusunda Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’in önemini vurgulamakla birlikte bölgesel barışın nasıl sağlanacağı noktasında uluslararası hukuku ön plana çıkarmaktır.
Türkiye için 1974 yılında yapılan Kıbrıs Barış Harekâtı’nın ne kadar önemli olduğu günümüzde daha da iyi anlaşılmaktadır. Türkiye, Kıbrıs Barış Harekâtı’nı 1974 yılından önce 1964 yılında İnönü hükümetiyle ve sonra 1967 yılında Demirel hükümetiyle iki sefer daha düşünmüş ancak hem imkânsızlıklar h
Tükendi
Gelince Haber VerKitap çalışmasındaki amaç, tarihsel süreçte yaşanan olaylar doğrultusunda Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’in önemini vurgulamakla birlikte bölgesel barışın nasıl sağlanacağı noktasında uluslararası hukuku ön plana çıkarmaktır.
Türkiye için 1974 yılında yapılan Kıbrıs Barış Harekâtı’nın ne kadar önemli olduğu günümüzde daha da iyi anlaşılmaktadır. Türkiye, Kıbrıs Barış Harekâtı’nı 1974 yılından önce 1964 yılında İnönü hükümetiyle ve sonra 1967 yılında Demirel hükümetiyle iki sefer daha düşünmüş ancak hem imkânsızlıklar hem de uluslararası baskılar nedeniyle harekât gerçekleştirememiştir.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşu adada Türkler ve Rumlar arasındaki anlaşmazlığı çözememiştir. Kıbrıs’ta şiddet olaylarının giderek tırmanmasının yanında 15 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs’ta darbenin gerçekleşmesi Türkiye açısından harekâtı zaruri kılmıştır.
20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra Kıbrıs sorunu yerel bir sorun olmaktan çıkıp bölgesel bir sorun olmuştur. Türkiye’nin Kıbrıs’ta işgalcilikle suçlanması özellikle Avrupa Birliği ilişkilerinde sıkıntılar çıkarmıştır. 24 Nisan 2004 tarihinde Türkiye’nin de kalıcı barış istemesiyle Annan Planı referanduma sunulmuştur. Kıbrıslı Türkler Kıbrıs’ta Rumların toprak istekleri bile kabul etmesine rağmen, Kıbrıs’taki Rumlar Annan Planı’nı reddetmiştir. Rumların Annan Planı’nı reddedişi Kıbrıs sorununun artık siyasileştiğinin göstergesi olmuştur.
Osmanlı Devleti hüküm sürdüğü dönemlerde denizlere hâkim olan cihana hâkim olur düşüncesinin doğruluğu, Doğu Akdeniz’de hidrokarbon kaynaklarının keşfedilmesiyle birlikte 2000 yılının başından itibaren daha çok gün yüzüne çıkmaya başlamıştır. Çözülemeyen Kıbrıs sorununun yanında bir de Doğu Akdeniz’de hidrokarbon kaynaklarının da keşfedilmesi Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’i paylaşılamayan bir bölge haline getirmiştir.
Doğu Akdeniz’deki hareketliliği yakından takip eden Türkiye son yıllarda sahada daha aktif bir rol üstlenmeyi seçmiştir. Türkiye artık anlamıştır ki: Türk yurdunu korumak, toprak parçasından önce Mavi Vatan’ı korumakla sağlanacaktır.
Doğu Akdeniz’deki deniz alanlarının nasıl paylaşılacağı noktasında çözüm yeri olarak Birleşmiş Milletler karşımıza çıkmaktadır. Taraf devletlerin uluslararası hukuka saygı göstererek iyi niyetli bir şekilde çözüme odaklanmaları gerekmektedir. BM’nin ülkeler arasındaki sorunların çözümünde aktif bir şekilde kullanılması her devlet için adaleti sağlayacaktır.