Fahri Tuna, portre yazarımız.
Ressam değil, fotoğraf sanatçısı değil, sinema yönetmeni değil, romancı değil, hikâyeci değil ama portre yazarken tümü birden oluyor sanki. Eline sadece kalemini almış, üç beş sayfada bir insanın resmini çiziyor, fotoğrafını ve filmini çekiyor, romanını yazıyor ve hikâyesini anlatıyor bizlere. O, portresini çizdiği insanların, kadrajına aldığı şairlerin, yazarların gülüşlerini, hüzünlerini, öfkelerini, hayat mücadelelerini, soy kütüklerini, nereden gelip nereye gittiklerini, gözlerinin rengini, yüzündeki benleri, eşlerinin, çocuklarının adlarını, yaptıkları işleri, okudukları
Tükendi
Gelince Haber VerFahri Tuna, portre yazarımız.
Ressam değil, fotoğraf sanatçısı değil, sinema yönetmeni değil, romancı değil, hikâyeci değil ama portre yazarken tümü birden oluyor sanki. Eline sadece kalemini almış, üç beş sayfada bir insanın resmini çiziyor, fotoğrafını ve filmini çekiyor, romanını yazıyor ve hikâyesini anlatıyor bizlere. O, portresini çizdiği insanların, kadrajına aldığı şairlerin, yazarların gülüşlerini, hüzünlerini, öfkelerini, hayat mücadelelerini, soy kütüklerini, nereden gelip nereye gittiklerini, gözlerinin rengini, yüzündeki benleri, eşlerinin, çocuklarının adlarını, yaptıkları işleri, okudukları okulları ve dahi bilmemiz gerekenden çok daha fazlasını anlatır bizlere. Asıl portre içinde küçük yan portreler de okuruz yazılar boyunca.
Fahri Tuna’dan portresini okuduğunuz yazarla ya da şairle hemencecik siz de bir ünsiyet kurar, dost, tanış, biliş olursunuz. Anlattığı yazarın kitaplarının, şiirlerinin, öykülerinin, imgelerinin dünyasına giriverirsiniz; onların yazdıklarını edinip okumak, tanımak istersiniz.
Sanırsınız ki Anadolu’da bir çay ocağında oturmuşsunuz, çaylarınızı yudumlarken Fahri Tuna size bir dostunu, bir arkadaşını anlatıyor. O kadar samimi, o kadar içten ve derinden. Ayrıca bu güzel sohbetin ironi ve mizahla harmanlanması da çayın yanında bir de tatlı ikramı gibidir.
Daha ne olsun.