İnsanlık belki de nefes aldığı her günü anlamlı kılmak için, adına *kıyamet* dediği tek bir gün yarattı. Her şey o günü ötelemek ya da o günü aşmak içindi. Tekinsiz bir gündü kıyamet. Ne zaman geleceğini, gelince ne olacağını bilmediğimiz… Kutsala yazdı insanlık. Eşitlik ondan sonra başlayacaktı, günah sevap tartılacaktı, Sırat Köprüsü’nden geçilecekti. Ya cennet ya cehennem, başka yer yoktu. Belki bir süre Araf’ta bekleyecekti o kadar. Peki, ya kıyamet her günse. Kıyamet bugünse. *Kıyamet ha kıyamet*se yaşadığımız. Cehennem de cennet de bizsek… O zaman ezberi bozulacaktı insanlığın. Ki ezber bozuldu.
Kıyamet, geçmişle bugünün, değişimle durağanlığın, gelenekle modernin, küreselle yerelin kol kola olmasındaydı. Kıyamet, modern özne
Tükendi
Gelince Haber Verİnsanlık belki de nefes aldığı her günü anlamlı kılmak için, adına *kıyamet* dediği tek bir gün yarattı. Her şey o günü ötelemek ya da o günü aşmak içindi. Tekinsiz bir gündü kıyamet. Ne zaman geleceğini, gelince ne olacağını bilmediğimiz… Kutsala yazdı insanlık. Eşitlik ondan sonra başlayacaktı, günah sevap tartılacaktı, Sırat Köprüsü’nden geçilecekti. Ya cennet ya cehennem, başka yer yoktu. Belki bir süre Araf’ta bekleyecekti o kadar. Peki, ya kıyamet her günse. Kıyamet bugünse. *Kıyamet ha kıyamet*se yaşadığımız. Cehennem de cennet de bizsek… O zaman ezberi bozulacaktı insanlığın. Ki ezber bozuldu.
Kıyamet, geçmişle bugünün, değişimle durağanlığın, gelenekle modernin, küreselle yerelin kol kola olmasındaydı. Kıyamet, modern öznenin parçalanışında, sonra da bütünüyle kendini kaybedişinde, yok oluşundaydı. Kıyamet, anlamın doğmayışında, değerlerin gün be gün batışındaydı.
Hakan Sipahioğlu Kıyamet Ha Kıyamet’te bir ayağı küresel ağlarda, bir ayağı yaylalarda, İngilizceyi de memleketinin ağır şivesini de hemen hemen aynı yetkinlikle konuşan, tuhaflık derecesinde özgün bir kuşak üzerinden insanlık dramını anlatıyor. Yalnızca mekânsal değil, zamansal, kültürel ve ahlaki alanlarda da sınır geçişleri yaşayan, daima gezinti halinde olanların öykülerini. Modern ile geleneksel arasındaki sınırı insanla siliyor.
Hakan Sipahioğlu, dil yardımıyla bir yarık açıyor. Bize günümüz yaşamını eskimiş bir dille aktararak, dünle bugünü buluşturuyor. Adam Smith Müslüman oluyor, Muhittin bey kızı için kuş azat ediyor, oğul mirası değil miras oğlu devralıyor, *doğunun Paris’i* Paris’e kavuşuyor, kuramı olan züğürdün çenesi düşüyor, uyuyanlar gökdelenkondulara taşınıyor, denizden balık değil töre çıkıyor…
Çünkü sentez çelişkinin günahı, ayıbı… Çünkü yanlış yaşam doğru yaşanmıyor. Çünkü *Negatif Diyalektik* sahteyle barışmayı veya sahteye kanmayı değil, sahteyi açığa çıkarmayı bekliyor…