Dikkat! Bu iki kapağın arasında bambaşka bir dünya var: Hüseyin Kılıç’ın dünyası! Artık yalnızca bir fotoğraf karesinde kendisine yer bulabilecek bir Dede’nin, evet ölü bir Dede’nin ait olduğu çerçeveden çıkarak, mutfağa gidip kendisine bir de çay demlediğini düşünün. Ya da dokuz günlük bayram tatilinde bir avuç makam heveslisi bürokrata yâr olmamak için canlanıp şehrin yokuşlarından kıvrıla kıvrıla inerek, nihayet çarşıya ulaşan ve şehrin en ihtişamlı galerisinin camlarını indirmek suretiyle kendisini paramparça eden bir Koltuk düşünün, nakliyecilerin ta
Tükendi
Gelince Haber VerDikkat! Bu iki kapağın arasında bambaşka bir dünya var: Hüseyin Kılıç’ın dünyası! Artık yalnızca bir fotoğraf karesinde kendisine yer bulabilecek bir Dede’nin, evet ölü bir Dede’nin ait olduğu çerçeveden çıkarak, mutfağa gidip kendisine bir de çay demlediğini düşünün. Ya da dokuz günlük bayram tatilinde bir avuç makam heveslisi bürokrata yâr olmamak için canlanıp şehrin yokuşlarından kıvrıla kıvrıla inerek, nihayet çarşıya ulaşan ve şehrin en ihtişamlı galerisinin camlarını indirmek suretiyle kendisini paramparça eden bir Koltuk düşünün, nakliyecilerin taşınma esnasında unuttuğu, şehrin sabık valisinin makam koltuğunu. Ya da çok daha fazlasını…
Hüseyin Kılıç, gündelik hayatın içinde basit gibi görüneni “olay” hâline getirebilecek kadar iyi bir yazar. Belki de kendisi bir edebiyat olayı. Sıradan bir çarşamba günü, sokağınızın bir köşesinde çarpışabileceğiniz kadar da bizden. Sanki her parka ihtimamla yerleştirilmiş gibi görünen 65 yaş üstü amcalar kadar sahici, canınızın hamur işi çektiği bir günde kapınızı çalan komşu teyze kadar sıcak. O, dünyadaki her şeyin günün birinde bir kitap olmak için vâr edildiğine inanmış bir Türk hikâyecisi