İslam için kökü mazide olan âtî diye tanımlanabilecek olan Kur’an-ı Kerim, ifadesi, üslubu ve kelime, kavram ve lafız uyumu açısından güzel bir sözdür. Anlaşılır bir hitaptır. Onun anlaşılmamak için herhangi bir gayretinden söz edilemez aksine anlaşılmak için kolaylaştırılmış ve açık seçik biçimde cazip bir üslup ile söylemeye, anlatmaya özen göstermiştir. Bu nedenle onun her düsturu, tavsiyesi ve öğüdü rahatlıkla hayat bulabilir, hayatta uygulanabilir ve ona uygun bir hayat tarzı geliştirmek mümin adama zor gelmez. Yüce Kur’anın geliş amacı insanların i
Tükendi
Gelince Haber Verİslam için kökü mazide olan âtî diye tanımlanabilecek olan Kur’an-ı Kerim, ifadesi, üslubu ve kelime, kavram ve lafız uyumu açısından güzel bir sözdür. Anlaşılır bir hitaptır. Onun anlaşılmamak için herhangi bir gayretinden söz edilemez aksine anlaşılmak için kolaylaştırılmış ve açık seçik biçimde cazip bir üslup ile söylemeye, anlatmaya özen göstermiştir. Bu nedenle onun her düsturu, tavsiyesi ve öğüdü rahatlıkla hayat bulabilir, hayatta uygulanabilir ve ona uygun bir hayat tarzı geliştirmek mümin adama zor gelmez. Yüce Kur’anın geliş amacı insanların ihtiyaç duydukları temel meselelerle alakalı konularda beyan ve izahta bulunarak onların hayatta karşılaştıkları zor problemlere çözümler üretmek veya bunun sağlıklı, tutarlı, kalıcı usul ve adabını göstermek ve Muhammed (sas) vasıtasıyla bunun nasıl yapılması gerektiğini ortaya koymaktır. İnsanlar donanım, akıl, ilim, deneyim ve birikim sayesinde pek çok sorunlarına çözüm bulabilir ve çoğun bunu bulabiliyor. Ne ki ontolojik sorulara, büyük düşünür, bilgin ve filozofların çözüm bulmada aciz kaldıkları meseleler de vardır. Evren nedir? Varlık neden var olmuştur? Hayat nedir ve nereden gelmiştir? İnsan nedir, neden yaratılmıştır ve asıl vazifesi nedir? İnsanların toplumsal ve devlet dair görevleri neye göre belirlenmelidir? İnsanlara ve devletlere hükmeden ahlaki ve etik kaideler, ilkeler ve düsturlar, hukuk ve yasanın esasları ve normları nereden alınmalıdır? İnsanlar ahlaki değerleri ve hukuki normları kendi başlarına akılları ve bilgileriyle tespit etme imkân ve yeteneklerine sahip midir? Antropoloji ve kültür tarihinin verilerine bakıldığında insanların bu tür temel sorulara sağlıklı ve tutarlı cevap veremediklerini anlaşılabilir. Beşeri aklın ve maşeri vicdanın dünyanın her tarafında ortak bir görüş ve düşünceye kavuştuğu görülmemiştir. En temel konularda ve en büyük problemlerin çözümünde onlarca farklı görüş ve yaklaşım ortaya çıkmıştır. Demek ki insan bu tür soru ve problemlere kendi öz benlik ve yetilerine dayanarak çözüm bulabilecek güçte değildir. Bir yardımcıya, bir rehbere, bir yol gösterene muhtaçtır. Bu da insanlık tarihi boyunca hiçbir zaman inkıtaa uğramış vahiy geleneği, töresi, resuller/nebiler gibi kafile öncüleriyle tezahür eden ilahi lütuf, ihsan ve nimettir. Bunlar sayesinden insanlığın yolu aydınlanmış ve berrak bir hâldemüşahede edilir hale gelmiştir.