Stalin, Marksist felsefeyi diyalektik materyalizm ve tarihsel materyalizm olarak nitelemişti. Bu aslında Plehanov, Lenin ve Buharin’in bakışıydı ve Marksist felsefenin ortodoks yorumu olarak benimsendi. Bunu ilk Lukacs eleştirmiş, bugünkü Batı Marksizmi’ni köklendirmişti; onun yorumu tarihsel materyalizmdi. Tarihle ilgili her tür genel ilke soyuttu ve Lukacs’a göre, doğa bir *toplumsal kategoriydi* doğanın diyalektiği olamazdı. Doğada diyalektik olursa, özne bu diyalektik süreçle birleşemeyecek ve eski felsefedeki madde ve düşünce karşıtlığı sorunu aşılamayacaktı. Böylece, Lukacsçı *pratik* özne ile nesneyi birleştirmeyi hedefliyor, bu birlik öznede gerçekleşiyordu. Post-Kant tüm eski filozoflar da bu sorunu çözmeye uğraşmışlar, çözüm gü
Tükendi
Gelince Haber VerStalin, Marksist felsefeyi diyalektik materyalizm ve tarihsel materyalizm olarak nitelemişti. Bu aslında Plehanov, Lenin ve Buharin’in bakışıydı ve Marksist felsefenin ortodoks yorumu olarak benimsendi. Bunu ilk Lukacs eleştirmiş, bugünkü Batı Marksizmi’ni köklendirmişti; onun yorumu tarihsel materyalizmdi. Tarihle ilgili her tür genel ilke soyuttu ve Lukacs’a göre, doğa bir *toplumsal kategoriydi* doğanın diyalektiği olamazdı. Doğada diyalektik olursa, özne bu diyalektik süreçle birleşemeyecek ve eski felsefedeki madde ve düşünce karşıtlığı sorunu aşılamayacaktı. Böylece, Lukacsçı *pratik* özne ile nesneyi birleştirmeyi hedefliyor, bu birlik öznede gerçekleşiyordu. Post-Kant tüm eski filozoflar da bu sorunu çözmeye uğraşmışlar, çözüm güçlü özne olmuştu. Lukacs’ın *Sınıf Bilinci* de böyleydi ve Hegelci *mutlak idenin* yerini proleter sınıf bilinci almıştı. Oysa, Marx ise kendisini pratik materyalist olarak tanımlamış ve bu eski *materyalizmleri* aşmıştı.
Çatışarak bugüne gelen iki akımdan, birincisi determinizm, diğeri ise Lukacs’dan bu yana hakim olan rasyonel iradecilikti. Birincisi, tözcü felsefeye ve tarihteki kaçınılmazlığa, diğeri ise, post-Kant öznelciliğe ve güçlü tarihsel özneye sarılıyor, tıkanıp Marx’ın aştığı teorik felsefeye geri dönüyorlardı. Oysa, Marx’ın eski felsefeyi aşan devrimi, teorik felsefenin aşılıp ve pratik felsefeye geçişti.
Özne, *yaşam-dünyasındaki* *gerçek bireydi*; bu bakışla Marx, teorik felsefenin özne/nesne ikiliğini aşmıştı. 1981’de Çin’de Marx’ın el yazmaları çevrilerek tartışma başlıyor ve Ouyang Kang, pratikçi sistemi yeniden kurarak, Marx’ın *pratik* görüşünü açıyor ve onun yorumu başat konuma geliyordu: *onun felsefesi diyalektik, tarihsel, hümanist ve pratik materyalizmdir; özü, tarih ve pratiği içsel bağlantılı olarak gören *pratik* görüşüdür ve sorun ise, dünyayı açıklamak değil, değiştirmektir*. Çin dışında ilk kez yayınlanan bu kitapta Marx’ın devrimi gülümsüyor.