Mekân; çevre, kültür ve insan etkileşimiyle kendisini sürekli yenileyen bir gerçekliktir. İçerisinde her tür toplumsallığın yaşandığı değer yüklü bir zemin olması sebebiyle mekân, insani hallerin en yakın tanığıdır. Bir yaşam biçimi olarak mekân, içinde bulunduğu çağa tanıklık ederek toplumsal ve kültürel bakiyenin bir göstergesi olmaktadır. Kişilerin sosyal ve duygusal bağlılıklarının bir sonucu olarak aidiyet ise kendisini daha çok mekânsal yapılarda gösterir. Temel insani bir ihtiyaç kabul edilen aidiyetin mekân perspektifinden ele alınması kimlik ve kültür numuneleri adına önemli refer
Tükendi
Gelince Haber VerMekân; çevre, kültür ve insan etkileşimiyle kendisini sürekli yenileyen bir gerçekliktir. İçerisinde her tür toplumsallığın yaşandığı değer yüklü bir zemin olması sebebiyle mekân, insani hallerin en yakın tanığıdır. Bir yaşam biçimi olarak mekân, içinde bulunduğu çağa tanıklık ederek toplumsal ve kültürel bakiyenin bir göstergesi olmaktadır. Kişilerin sosyal ve duygusal bağlılıklarının bir sonucu olarak aidiyet ise kendisini daha çok mekânsal yapılarda gösterir. Temel insani bir ihtiyaç kabul edilen aidiyetin mekân perspektifinden ele alınması kimlik ve kültür numuneleri adına önemli referanslardır. Bireysel ve toplumsal hafızada kendisine bir yer edinen mekânın aidiyet oluşturma niteliği müstakil bir çalışmayla ele alınmaya değerdir.
Mekân ve aidiyetin insanın mütemmim cüzü olduğunu vurgulayan bu çalışma, mekânın toplumsal bir sahne olduğunu iddia etmektedir. Ulusal literatürde yeni bir kavram olan mekânsal aidiyet, müdavim tipolojisi aracılığıyla çok yönlü incelenmektedir. Konya şehir merkezinde gerçekleştirilen görüşmeler sonucu elde edilen veriler kişilerin mekân algısı ve aidiyetini sosyolojik bir perspektifle yorumlamayı mümkün kılmıştır. Mekânsal aidiyet; kişiyi hafıza, kimlik, tarih ve geleneksel ögelerle kuşatan bir sarmal işlevi görmektedir. Bu aidiyetin oluşumunda ise siyasi, kültürel, ekonomik, dini ve zamansal ögeler etkindir. Kişilerin aidiyet geliştirdikleri mekânlarla benzerliklerinin olduğunun altını çizen çalışma, yaşam tarzı farklılıklarının mekân projeksiyonuyla okunabileceğini göstermektedir. Mekân aidiyetinin gelişim süreci, mekânın kendi aktörünü var etmesi ve bu tip üzerinden toplumun nasıl okunacağı meselesiyle bu çalışma, yalnızca sosyal bilimcilere değil konuyu merak edebilecek genel okuyucuya da kapısını açmaktadır.