MENDİL ALTINDA
Haldun Taner’in, “Dil bakımından göze çarpan ilk hususiyeti, insana ilk bakışta belki kuru bile gelebilecek olan, berrak, temiz, sade - hattâ Ömer Seyfeddin`inkinden daha sade - bir Türkçe ile her kelimeye iki üç değil, bazen tek sıfat dahi eklemek ihtiyacını duymadan bir Merimée isabeti ve katiyetiyle yazışı ve anlatışıdır.
Sade bu kadar değil. Diğer taraftan klâsik hikâye tarzını aşmak cesaret ve maharetini bütün Türk hikâyecileri arasında ilk olarak onda görüyoruz. Esendal kurulu bir zemberekle harekete geçen ve bunda
Tükendi
Gelince Haber VerMENDİL ALTINDA
Haldun Taner’in, “Dil bakımından göze çarpan ilk hususiyeti, insana ilk bakışta belki kuru bile gelebilecek olan, berrak, temiz, sade - hattâ Ömer Seyfeddin`inkinden daha sade - bir Türkçe ile her kelimeye iki üç değil, bazen tek sıfat dahi eklemek ihtiyacını duymadan bir Merimée isabeti ve katiyetiyle yazışı ve anlatışıdır.
Sade bu kadar değil. Diğer taraftan klâsik hikâye tarzını aşmak cesaret ve maharetini bütün Türk hikâyecileri arasında ilk olarak onda görüyoruz. Esendal kurulu bir zemberekle harekete geçen ve bundan dolayı da ister istemez sun`i bir kuklavari olmaktan kurtulamayan şahıslar ve vakalar yerine, önümüze gerçek olaylar, nefes alıp veren insanlar çizen, bir kelime ile, bize belirli bir vaka anlatmaktan çok, önümüze başsız sonsuz bir hayat parçası seren ilk Türk hikâyecisidir. Bu itibarla onu modern anlamdaki Türk hikâyeciliğinin hakiki babası saymak hiç de yanlış olmaz sanırım.” dediği Memduh Şevket Esendal`ın kendisine ait olan şu sözler, onun hikâyelerinin tanımlaması sayılabilir:
“Ben insanlara yaşamak için ümit, kuvvet ve neşe veren yazılardan hoşlanırım. İnsanları yuğunmuş mutfak paçavrasına çeviren ve yeise düşüren yazılardan hoşlanmam. Zaten tam bir refah içinde yaşamıyoruz. Bir de karanlık kötü şeylerden bahsederlerse bize, onları okursak!.. Bu, insanları bir havana koyup ezmeye benzer. Halbuki insanların içinde umut olmalı. Yaşama umudu, neşe vermeli insana okudukları.”