Mezâmîr-i Felsefeden İnsaniyete Veche Veren Büyük Ruhlar Tahir Harîmî Balcıoğlu’nun (1893-1951) kendi el yazısı ve Osmanlı Türkçesiyle kaleme alıp Millet Kütüphanesi’ne vakfettiği iki defterden meydan gelen eseridir. 138 sayfa olan birinci defter 22 Ağustos 1927 tarihinde, 134 sayfa olan ikinci defter ise 15 Eylül 1927 tarihinde tamamlanmıştır. İkinci defterin iç kapağında Tahir Harîmî’nin “30. 12. 938, Bu kitapları ben öldüğüm takdirde Fatih’te Millet Kütüphanesi’ne vakfetmişimdir.” notu bulunmaktadır.
Eser, Tahir Harîmî’nin d
Tükendi
Gelince Haber VerMezâmîr-i Felsefeden İnsaniyete Veche Veren Büyük Ruhlar Tahir Harîmî Balcıoğlu’nun (1893-1951) kendi el yazısı ve Osmanlı Türkçesiyle kaleme alıp Millet Kütüphanesi’ne vakfettiği iki defterden meydan gelen eseridir. 138 sayfa olan birinci defter 22 Ağustos 1927 tarihinde, 134 sayfa olan ikinci defter ise 15 Eylül 1927 tarihinde tamamlanmıştır. İkinci defterin iç kapağında Tahir Harîmî’nin “30. 12. 938, Bu kitapları ben öldüğüm takdirde Fatih’te Millet Kütüphanesi’ne vakfetmişimdir.” notu bulunmaktadır.
Eser, Tahir Harîmî’nin dört rüyasından meydana gelmektedir. Hakikat, Hayat, Tekevvün, İlim gibi düşünce tarihinin en temel ve belli başlı konuları münazara edilmektedir. Her bölümde birbirinden farklı mahallerde -Hâmûn Vadisi, Serendib Ceziresi ve Karnak Mabedi- biraraya gelen peygamberler, mutasavvıflar, Doğu’dan Batı’dan pek çok âlim, filozof, felsefi ekol mensubu ruhlar, hakikat, hayat, tekevvün ve ilmin sırlarına dair söyleşirler.
Müellif eseri için, "Hayat, kainat, ruh gibi mevcudiyetleri; ilmî vasıtalarımızın vasıflarını; şuurumuzun tahkiki neticesi marifetimizin hududu dahiline giren fiil ve hadiseleri, onlara ait bütün fikrî değişimleri bu eserimizde göstermeye gayret ettik." demektedir. Eserinin sebeb-i telifini onun satırlarından takip edecek olursak: "Biz bu eserde temas ettiğimiz mevzularda fikrî terakkiyatın kısmen tarihî köklerini de göstermeye çalıştık. Âlimlerin hayatına ve ilmî mesailerine dair muhtasar olmakla beraber klasik malûmatı da vermekten çekinmedik. Bu husustaki kaynaklarımız, kadim ve muasır mütefekkirlerimizin eserleridir...
Son zamanlarda bizde başlayan ilmî harekete nazaran ciddi âlimlerin mesailerine ait hakikî ve fiilî bir eserle şimdiye kadar nadir karşılaştık. Garb’ın ortaya koyduğu eserler peyderpey lisanımıza naklediliyor. Fakat ilmî karakterimizin ve manevî hususiyetlerimizin melekelerini arttıracak yüksek eserler pek enderdir. Sonra ikinci bir kısım eserlere daha lüzum var: Onlar muayyen ve mahdut zümrelerden ziyade çoğunluğu ve umumî seviyeyi göz önünde tutmalıdırlar. Garp’ta muhtelif tabakların ruhî ve maddî ihtiyaçlarına tekâbül edecek mühim ve meslekî eserlerin intişarı ehemmiyetle takip ediliyor. Fakat bizim gibi havas ile avamı ayrılmayan, ihtisas ve meslekî zümreleri şekillenmeyen bir camianın irfan sadası çok şümullü, umumiyeti kavrayacak vuzuhu kaybetmemelidir...”