Fıkhu’l-Mizan konusuyla çeyrek asırdan fazla meşgul olmuşumdur. Ancak bir gece Kur’ân-ı Kerim’i okurken Hadid sûresi 25. ayete gelince zihnimde yeni birtakım sorgulamalar oluştu. Aynı konu Şura sûresi 17. ayette de zikrediliyordu. Hakkaniyet üzere bir adaletin gerçekleşmesinin kitap ve mizanla birlikte olacağı beyanına dikkat kesilince beni çok garip bir his kuşattı. Tüylerim ürperdi. Evet kitabın Allah Rasûlüne ve diğer peygamberlere indirilen kitaplar olduğu malumdu ama kitapla birlikte zikredilen; anlayış, söz ve amelde adaletin gerçekleşmesinin bağ
Tükendi
Gelince Haber VerFıkhu’l-Mizan konusuyla çeyrek asırdan fazla meşgul olmuşumdur. Ancak bir gece Kur’ân-ı Kerim’i okurken Hadid sûresi 25. ayete gelince zihnimde yeni birtakım sorgulamalar oluştu. Aynı konu Şura sûresi 17. ayette de zikrediliyordu. Hakkaniyet üzere bir adaletin gerçekleşmesinin kitap ve mizanla birlikte olacağı beyanına dikkat kesilince beni çok garip bir his kuşattı. Tüylerim ürperdi. Evet kitabın Allah Rasûlüne ve diğer peygamberlere indirilen kitaplar olduğu malumdu ama kitapla birlikte zikredilen; anlayış, söz ve amelde adaletin gerçekleşmesinin bağlı olduğu mizan neyi ifade ediyordu? Tefsir kitaplarına müracat ettim ancak beni saracak, derdime çare olacak bir açıklama bulamadım. Ancak tefsirlerde zihnimi aydınlatacak hoş ve güzel bazı işaretler buldum. İbn Kesir, tefsirinde mizanı adaletle, Mücahid ve Katade, Hud sûresi 17. ayette Rabbin tarafından (gelmiş) açık bir delile dayanan ve kendisini Rabbinden bir şahidin izlediği, ayrıca kendisinden önce bir önder ve bir rahmet olarak Musa’nın Kitab’ı (elinde) bulunan kimse (inkârcılar gibi) midir? Çünkü bunlar ona (Kur’ân’a) inanırlar. ve Rum sûresi 30. ayette (Resûlüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir buyrulduğu üzere, akl-ı selimin ve akl-ı müstakimin şahid olduğu hak olarak tanımlarlar. Bu ifadeler iyi olmakla birlikte, mizan ve bu vesileyle adaletin gerçekleşmesi keyfiyetine değinmemektedir. Nitekim müfessirlerin çoğunluğu mizanı adaletle izah etmişlerdir. Ancak bu izahta devir ve teselsül vardır. Zira kendisiyle zaten adaletin gerçekleşeceği bir şeyi adaletle izah etmek böyle bir çıkmaza düşürür. Bu nedenle mucizesi kıyamete dek sürecek olan Kitabullah’ı tedebbür, tefekkür vesilesiyle işte bu büyük hazineyi araştırma ve keşfetme fikri ortaya çıktı.