Şerif Mardin`in "toplumların gittikçe farklılaştıkları ve merkezileştikleri bir süreç" olarak değerlendirdiği modernlik, Batı Avrupa`da 17. ve 18. yüzyılda ortaya çıkmaya başlayan, örnek tezahürünü Kuzey Amerika`da bulan ve o zamandan bu yana dünyanın geri kalanına yayılan ya da dayatılan toplum biçimi diye tanımlanmaktadır. Bu toplum biçiminin oluşumunu sağlayan düşünce tarzına da modern düşünce adı verilmektedir. Kökleri Rönesans ve Reform dönemine kadar uzanan bu düşünce tarzı, öğretici olan ve Tanrı tarafından yaratılan evrendeki olguları, nitelikleri ekseninde ereksel bir açıklamaya tabi tutan önceki d&
Tükendi
Gelince Haber VerŞerif Mardin`in "toplumların gittikçe farklılaştıkları ve merkezileştikleri bir süreç" olarak değerlendirdiği modernlik, Batı Avrupa`da 17. ve 18. yüzyılda ortaya çıkmaya başlayan, örnek tezahürünü Kuzey Amerika`da bulan ve o zamandan bu yana dünyanın geri kalanına yayılan ya da dayatılan toplum biçimi diye tanımlanmaktadır. Bu toplum biçiminin oluşumunu sağlayan düşünce tarzına da modern düşünce adı verilmektedir. Kökleri Rönesans ve Reform dönemine kadar uzanan bu düşünce tarzı, öğretici olan ve Tanrı tarafından yaratılan evrendeki olguları, nitelikleri ekseninde ereksel bir açıklamaya tabi tutan önceki dönemlerden tamamen farklı olarak evreni, metafizik referanslara başvurmadan, zaman ve mekanla sınırlı varlık alanına müracaat etmek suretiyle açıklamaya çalışan bir karaktere sahiptir. Modern düşüncenin merkezinde deney ve gözleme dayalı nesnel bir bilgi arayışı yer aldığı için hakikat, düşünen öznenin aklıyla sınırlandırmakta, beşeri kültürün değerlerle normlarını da içine alan ideal yönlerinin tamamı öznel alana hapsedilmektedir. Bu yüzden Modern düşüncede, hayatın daha yüksek yanını oluşturan sanat, ahlak ve dinle ilgili her şey öznel olarak algılanmakta, insan her şeyin ölçüsü yapılmaktadır. Öznelleştirme merkeze alınınca da kültürün tüm unsurları değişimin etkenleri için bir meşru hedef haline gelmekte, bundan böyle hiçbir şey kutsal olarak görülmemektedir. Modern düşüncede aklın aydınlattığı şeylerin dışında kalanlar yanlış, hurafe ve efsane olarak nitelendirilmekte, her türlü özden ve iç tutarlılıktan yoksun bırakılmaktadır.
Modern düşüncede insan tek boyutlu yani sadece akıl varlığı olarak ele alındığı için onun duygusal dünyasıyla ilgili ortaya çıkan sorulara cevap verilememektedir. Halbuki insan, aklı yanında duyguları da olan bir varlıktır. Modern dönemde güvenliğini kaybeden ve bireyleşen insanın, duygusal doğasından kaynaklanan sorulara cevap bulamaması onu başka arayışlara sevk etmektedir. Bu dönemde dinin yeniden ilgi odağı haline gelmesinin bu arayışların bir sonucu oluğu söylenebilir.
Elinizdeki kitap, Modern Batı düşüncesinde din ve metafiziğin dışlanması sonucunda insanın karşı karşıya kaldığı sorunları ve günümüzde dinin Batı dünyasında nasıl yeniden ilgi odağı haline geldiğini ele almaktadır.