Harâbât, Ziyâ Paşa’nın Türk, Arap ve Acem şairlerinden seçme şiirlerle meydana getirdiği üç ciltlik antoloji eseridir. O dönemde eserlerin ön sözlerinde dil, edebiyat, tiyatro, sanat gibi konular üzerine fikir beyan etmek modaydı. Bu sebeple bazı eserlerin ön sözünün şöhreti, eserin kendisini dahi aşmıştır. Ziyâ Paşa da Harâbât’ın ilk sayfalarına böyle bir mukaddime iliştirmiştir.
Bu ön söz Harâbât neşredildikten sonra da müstakil bir kitap olarak ayrıca basılan Mukaddime-i Harâbât’tır. Burada Ziyâ Paşa dil ve edebiyatla alakalı çok mühim sözl
Tükendi
Gelince Haber VerHarâbât, Ziyâ Paşa’nın Türk, Arap ve Acem şairlerinden seçme şiirlerle meydana getirdiği üç ciltlik antoloji eseridir. O dönemde eserlerin ön sözlerinde dil, edebiyat, tiyatro, sanat gibi konular üzerine fikir beyan etmek modaydı. Bu sebeple bazı eserlerin ön sözünün şöhreti, eserin kendisini dahi aşmıştır. Ziyâ Paşa da Harâbât’ın ilk sayfalarına böyle bir mukaddime iliştirmiştir.
Bu ön söz Harâbât neşredildikten sonra da müstakil bir kitap olarak ayrıca basılan Mukaddime-i Harâbât’tır. Burada Ziyâ Paşa dil ve edebiyatla alakalı çok mühim sözler sarf etmiş, eski edebiyatı ve eski edebiyatın mazmunlarını, abartılı teşbihlerini, ağır dilini övmüştür. Ziyâ Paşa’nın edebiyatta, sanatta yenileşme hareketine aykırı bir tavır ile eski edebiyatı övmesi, bilhassa Namık Kemal tarafından çok ağır bir itiraza uğramasıyla neticelenmiştir.
Hâlbuki Mukaddime-i Harâbât’ta yazdıklarının aksine Hürriyet gazetesinde neşredilen “Şiir ve İnşâ” makalesinde daha farklı fikirlere rast geliyoruz. Hiç şüphe yok ki “Şiir ve İnşâ” makalesinde ilan edilen fikirler Türk dili ve edebiyatı açısından çok mühim bir basamaktır. Türk dilinin Arapça ve Farsça kelimelerle anlaşılamaz bir hâle geldiğini, her kâtibin farklı imlalar kullanmasından dolayı yazıda da büyük bir karmaşanın doğduğunu, bir mektup dahi yazılamaz hâle geldiğini anlatmaktadır. Buna çare olarak İstanbul çevresinde ve Anadolu’da konuşulan dile dönmemiz gerektiğini söylemektedir. Hatta daha da ileriye giderek aruzun yanında garip kalmış bizim o öksüz hecemizi güzel sözlerle övmektedir.
Bu çalışma da hatasıyla doğrusuyla Türk tarihinin ve Türk düşünce hayatının büyük adamlarından Ziyâ Paşa’nın bu iki mühim yazısını Latin kökenli Türk alfabesine aktarmakta ve müstakil bir kitap hâlinde sunmaktadır.