Bavulum hazır. Bir hikayenin yüklemi, iki kırışık kıyafetin, naftalin kokusunda saklanıyor. Ve ardı sıra otobüs garlarına sürüklüyor konuşamadığımız her şeyi. Daha nelerden vazgeçmemi isterdin söyle? Unutulmuyor işte... Sahiden söz uçuyor bir kelebek gibi. Ömrü bir güne anca sığıyor... Yazdığın mektuplar şahit, bir sanık gibi yanık kelimelerimle bahsediyorum senden her gece. Sahipsiz, anonim bir türküye benziyor sensizlik... Kime dert yansam, en çok ben tütüyorum şimdi. Küllerimden yeniden doğmanı beklerken, ölümün soğuk yüzüyle karşılaşıyorum. Son günün mektupları, daha da parçalıyor söylenmemiş
Tükendi
Gelince Haber VerBavulum hazır. Bir hikayenin yüklemi, iki kırışık kıyafetin, naftalin kokusunda saklanıyor. Ve ardı sıra otobüs garlarına sürüklüyor konuşamadığımız her şeyi. Daha nelerden vazgeçmemi isterdin söyle? Unutulmuyor işte... Sahiden söz uçuyor bir kelebek gibi. Ömrü bir güne anca sığıyor... Yazdığın mektuplar şahit, bir sanık gibi yanık kelimelerimle bahsediyorum senden her gece. Sahipsiz, anonim bir türküye benziyor sensizlik... Kime dert yansam, en çok ben tütüyorum şimdi. Küllerimden yeniden doğmanı beklerken, ölümün soğuk yüzüyle karşılaşıyorum. Son günün mektupları, daha da parçalıyor söylenmemiş her bir cümlemi. ‘Seni’ diyorum, devamı gelmiyor. Çengelli bir iğneyle yastığıma iliştirdiğin kokunla sevişiyorum çoğu sabah... Bir tren, bir kirpik, bir kürtaj edebiyatı ne kadar anlatabilirse sensizliği, ben de öylesine varım işte yoktan yere gittiğin bu ömürde... Varoş bir yaşamın boş arsalarında iğreti bir çubukla yazıyorum adını toprağa. Başı sonu belli olmayan yitik bir hikayede dikiyorsun dudaklarını kör bir düğümle. Yine de uzaklaşma isteğim hiç bitmiyor bu evden. Sensiz, ahşap merdivenlerden yakmaya başlıyorum kendimi. Birlikte çekindiğimiz fotoğraflar daha da körüklüyor yangınımı...