Dünyaca tanınan insanlara dair yazılan her edebiyat yapıtı bir sığlığa, biçimsiz bir gölgeye dönüşme tehlikesini taşır. Çok bilinen bir öyküyü büyülenerek, büyüleyerek anlatmayı denemek, bir yazar için en büyük meydan okuyuşlardan biridir. Hele "Uçuruma biraz fazla baktığınızda, uçurum da sizin içinize bakmaya başlar" demiş bir adamın en mahremine sokulmak, onu kendi rüyalarının parçalanmışlığından, ruhundaki ve bedenindeki yırtıklardan seyretmeye kalkışmak, yansımalardan bambaşka bir tarih yaratmak, okura bir kayboluşun izini sürdürmek ve bütün bunları belki de yalnızca ‘daha iyi yenilmek’ için yapmak düpedüz katıksız bir cesaret ister.Nietzsche’nin Öpücükleri bir kitaptan çok bir yolculuk. Lance Olsen ise ağrılı bir denizin karanlık, tekinsiz korsanı. Zamanı ve uzamı, güneşi ve ayı, ufku ve kuşları tepetaklak edip, kendi fırtınasını dipsiz bir arzuyla başlatan yabanıl bir kamaşma. Yapayalnız bir filozofun kalabalıklarını bıçağın ucunda aktaran bir dil ustası. Kulaklarınız ve yüreğiniz uğuldayarak okuyacaksınız.