“Ölümümün on altıncı gününde anılarımı yazmaya karar verdim ben.
Öldükten sonra karşılaştığım insanlar, anılar evinde gezinmenin bir ölüye hiçbir yarar sağlamayacağını söyledilerse de onlara inanmadım.
Öldüm ve Tanrı burada da yok! Ne yapabilirim?
Galiba artık yaşamıyorum. Şairin kelebeği gibi, düşümde kendimi bir ölü olarak mı görüyorum, yoksa uyandım da ölmeden önce yaşadıklarımın bir düş olduğunu mu fark ettim, bilemiyorum.
Ölüler yaşamaz! Hayatım boyunca kesinliğine güvendiğim biricik gerçek bilgiydi bu. Şimdi onu da yitirdim. Bana öldüğüm söy
Tükendi
Gelince Haber Ver“Ölümümün on altıncı gününde anılarımı yazmaya karar verdim ben.
Öldükten sonra karşılaştığım insanlar, anılar evinde gezinmenin bir ölüye hiçbir yarar sağlamayacağını söyledilerse de onlara inanmadım.
Öldüm ve Tanrı burada da yok! Ne yapabilirim?
Galiba artık yaşamıyorum. Şairin kelebeği gibi, düşümde kendimi bir ölü olarak mı görüyorum, yoksa uyandım da ölmeden önce yaşadıklarımın bir düş olduğunu mu fark ettim, bilemiyorum.
Ölüler yaşamaz! Hayatım boyunca kesinliğine güvendiğim biricik gerçek bilgiydi bu. Şimdi onu da yitirdim. Bana öldüğüm söyleniyor ama konuşabiliyorum. Artık hayatta olmadığım söyleniyor ama düşünebiliyorum, yazabiliyorum, sokaklara çıkıp gezebiliyorum, dişlerimi fırçalayabiliyorum, ayakkabılarımı bağlayabiliyorum.”
Ölü Kelebeklerin Dansı, ölümünün on altıncı gününde anılarını yazmaya karar veren ve 35. gününde de aklını kemiren “Katil Kim?” sorusunu çözen bir anti kahramanın, Haldun’un serüveni. Ölüler dünyasında bir tek rüya görülebiliyor, Haldun da rüyasını görmeye başlar. Rüyası onu nerelere götürecektir, ölüler dünyasındaki kelebekler gerçek mi yoksa hayal midir ve kelebeklerin kısacık yaşamları Haldun’un yaşamıyla nasıl bir benzerlik taşıyor? Ölü Kelebeklerin Dansı, ölüm, yaşam ve rüyalar arasında gidip gelen bir roman.