Tanzimat’tan itibaren Osmanlı’da bir kimlik krizi baş gösterir. Devletin genel siyasetinin ne olması gerektiği üzerinde fikir yürüten aydınlar, aynı zamanda kamuoyunun önemini fark ederek halkın benimsemesini arzu ettikleri kimlik tiplerinin içini doldurmaya gayret ederler. Bu çabalar Osmanlı aydınlarını muhalif bir çerçeveye oturturken öte yandan onları *devleti kaybetme* psikolojisine doğru sürükler. 1908’e gelindiğinde artık dünyada ulus devlet modelleri yaygınlaşmıştır. Çok uluslu bir devlet olarak parçalanmaya başlayan Osmanlı’nın dağılması önünde çareler arayan aydınların çoğu programsız ve hedefsiz hareketlerinden ötürü başarısız olmuşlardır. Hem kimlik siyaseti, hem de ayrılıkçı millî hareketler imparatorluğun dört bir yanını sar
Tükendi
Gelince Haber VerTanzimat’tan itibaren Osmanlı’da bir kimlik krizi baş gösterir. Devletin genel siyasetinin ne olması gerektiği üzerinde fikir yürüten aydınlar, aynı zamanda kamuoyunun önemini fark ederek halkın benimsemesini arzu ettikleri kimlik tiplerinin içini doldurmaya gayret ederler. Bu çabalar Osmanlı aydınlarını muhalif bir çerçeveye oturturken öte yandan onları *devleti kaybetme* psikolojisine doğru sürükler. 1908’e gelindiğinde artık dünyada ulus devlet modelleri yaygınlaşmıştır. Çok uluslu bir devlet olarak parçalanmaya başlayan Osmanlı’nın dağılması önünde çareler arayan aydınların çoğu programsız ve hedefsiz hareketlerinden ötürü başarısız olmuşlardır. Hem kimlik siyaseti, hem de ayrılıkçı millî hareketler imparatorluğun dört bir yanını sarmışken, devletin aslî unsurları adına Türk milliyetçiliğini halk temelli bir siyaset olarak savunan, yaratıcılığıyla ilgiyi üzerine çeken bir isim öne çıkar: Ömer Seyfettin.