“(...) Bir adam düşünün...
Tam anlamıyla pisliğin teki. Puşt. Muhbirlikten ensest sapıklığa, kadın satıcılığından uyuşturucu dağıtıcılığına kadar her pisliğe bulaşmış. Gırtlağına kadar pisliğin içinde.
Gölgesinden korkacak, toplum içine çıkamayacak kadar da ödlek. Duyduğu her yüksek seste, girip saklanacak delik arayacak kadar tırsak.
Çürümüşlüğün, kokuşmuşluğun en somut örneği yani...
Adamı hayalinizde canlandırabildiniz mi?
Ço
Tükendi
Gelince Haber Ver“(...) Bir adam düşünün...
Tam anlamıyla pisliğin teki. Puşt. Muhbirlikten ensest sapıklığa, kadın satıcılığından uyuşturucu dağıtıcılığına kadar her pisliğe bulaşmış. Gırtlağına kadar pisliğin içinde.
Gölgesinden korkacak, toplum içine çıkamayacak kadar da ödlek. Duyduğu her yüksek seste, girip saklanacak delik arayacak kadar tırsak.
Çürümüşlüğün, kokuşmuşluğun en somut örneği yani...
Adamı hayalinizde canlandırabildiniz mi?
Çok iğrenç, değil mi? Evet, haklısınız. Bütün benzerleri gibi o da her normal insanın midesini bulandıracak kadar iğrenç...
İşte bu romanda, cinayete kurban gitmiş böyle bir adam var: Celalettin Ağzıpek. Karısı da içinde, bir dizi de kurbanı ve suç ortağı var. Ve çiçeği burnunda savcı Gökçe Pelin Poyraz, bu cinayeti aydınlatmak için görevlendiriliyor.
Soruşturmaya nereden ve kimlerden başlamalı? Öncelikle kimden kuşkulanmalı sizce? Hepsinden mi? Yoksa hiçbirinden kuşkulanmayıp başka kuşkulular mı aramalı?
Yoksa bir ORTA OYUNU, bir hırsız-polis kovalamacası mı yaşanmalı?
Gelin, aklımızı zorlayıp tahmin yarışına girmek yerine, soluk soluğa romanımızı okumaya koyulalım. Bakalım, kimmiş Celalettin Ağzıpek cinayetinin faili... Hepsi mi? Yoksa hiçbiri değil mi? (...)”
Edebiyatın hemen her türünde ürün veren usta yazar Erdal ÇAKICIOĞLU, bu kez de bir polisiye romanla çıkıyor karşımıza. Su gibi akan, heyecan ve gerilimin hep dorukta olduğu bir roman... Savcı Gökçe Pelin Poyraz’ın, Zeliş’in, Gülçiçek’in, Doğan’ın, hepimizin romanı.
İyi okumalar...