Üçüncü Sinema, Üçüncü Dünya’da ortaya çıkmış olsa da coğrafyayla değil, sosyalist perspektifle tanımlanan bir sinemadır. O, toplumsal ve kültürel özgürleşmenin sineması, “politikadan çok daha fazlasıyla ilgili olan” politik bir sinemadır.
Mike Wayne bu kitabında, Birinci Sinema (egemen, ana akım sinema), İkinci Sinema (sanat, yönetmen sineması) ile Üçüncü Sinema’yı tanımlar, karşılaştırır ve birbirleriyle ilişkilerini ve birbirlerinden farklılıklarını titizlikle ortaya koyar.
Cezayir Savaşı filmi üzerinden bu üç kategoriyi tartışan yazar, Spielberg’in Amistad’ı,
Tükendi
Gelince Haber VerÜçüncü Sinema, Üçüncü Dünya’da ortaya çıkmış olsa da coğrafyayla değil, sosyalist perspektifle tanımlanan bir sinemadır. O, toplumsal ve kültürel özgürleşmenin sineması, “politikadan çok daha fazlasıyla ilgili olan” politik bir sinemadır.
Mike Wayne bu kitabında, Birinci Sinema (egemen, ana akım sinema), İkinci Sinema (sanat, yönetmen sineması) ile Üçüncü Sinema’yı tanımlar, karşılaştırır ve birbirleriyle ilişkilerini ve birbirlerinden farklılıklarını titizlikle ortaya koyar.
Cezayir Savaşı filmi üzerinden bu üç kategoriyi tartışan yazar, Spielberg’in Amistad’ı, Alea’nın Son Akşam Yemeği, Sembene’nin Camp de Thiaroye’si üzerinden de tarihi sunabilmenin önemini inceler.
Birinci Sinema ve Üçüncü Sinema’nın malzeme kullanımı yönünden birbirlerine yaklaştıkları halde, malzemeyi işleyişlerindeki farklılaşmayı Costa Gavras’ın Kayıp filmi ve Patricio Guzman’ın Şili’nin Savaşı arasında yaptığı karşılaştırma ile ortaya çıkaran Mike Wayne, sinemadaki isyancı/haydut/eşkıya figürü aracılığıyla da İkinci Sinema ile Üçüncü Sinema arasındaki diyalektiği inceler. Bu noktada Türkiye’den Eşkıya, Hindistan’dan Haydutlar Kraliçesi ve İrlanda’dan General filmleri aracılığıyla haydut figürünün bireyselliğini gözler önüne serer.
Walter Benjamin, Eric Hobsbawm, E. P. Thompson, Solanas ve Getino’nun ışığında Üçüncü Sinema ile onun çağdaş ürünleri arasındaki zamansal diyalektiği inceleyen, Üçüncü Sinema’nın gücünü ve sınırlarını anlamak için onu kendi ulusal ve tarihsel bağlamı içine yerleştiren yazar, toplumsal ve kültürel dönüşümün yalnızca filmlerin yapılmasıyla değil, doğru algılanmasıyla da gerçekleşeceğini vurgular. (arka kapak)