Girdabına kapıldığımız ulusaşırı kapitalizm çağını kavrayabilmek için başvura-bileceğimiz söylenen postmodern düşünce tarzının birçok tuhaf ve çelişkili bo-yut barındırdığını seziyorduk... Bu tuhaflığın en belirgin öğesi, temelde Aydınlan-macı fikirlere yönelik eleştirilerden kaynaklanıyordu. Tüm bilimselcilik, temelcilik, evrenselcilik, totalite, özdeş-düşünme, özerk ve bileşik özne ve benzerlerine yönelik eleştiriler büyük ölçüde yabancısı olduğumuz terimlerle ya da pek tanı-madığımız bir söylem tarzıyla dile getirilse de, bu eleştirilerin içeriklerine hiç de yabancı değildik. Ama nedense, bu eleştirilerden öncelikle sosyalistler gocundular. Oysa...
Burjuvazinin, Fransız Devrimi’yle taçlandırdığı özgürlük, eşitlik, kardeşlik idea
Tükendi
Gelince Haber VerGirdabına kapıldığımız ulusaşırı kapitalizm çağını kavrayabilmek için başvura-bileceğimiz söylenen postmodern düşünce tarzının birçok tuhaf ve çelişkili bo-yut barındırdığını seziyorduk... Bu tuhaflığın en belirgin öğesi, temelde Aydınlan-macı fikirlere yönelik eleştirilerden kaynaklanıyordu. Tüm bilimselcilik, temelcilik, evrenselcilik, totalite, özdeş-düşünme, özerk ve bileşik özne ve benzerlerine yönelik eleştiriler büyük ölçüde yabancısı olduğumuz terimlerle ya da pek tanı-madığımız bir söylem tarzıyla dile getirilse de, bu eleştirilerin içeriklerine hiç de yabancı değildik. Ama nedense, bu eleştirilerden öncelikle sosyalistler gocundular. Oysa...
Burjuvazinin, Fransız Devrimi’yle taçlandırdığı özgürlük, eşitlik, kardeşlik ideal-lerinin verili toplumsal düzenlemeler çerçevesinde gelişemeyeceği iddiasıyla modern uygarlığa başkaldırı bayrağını açan bizdik. "İnsan"ın bir burjuva soyut-laması olduğunu ortaya koyarak somutun, duyumlu tikelliğin hakkının verilmesi için teorik-politik mücadelelere girmiş olan yine bizdik. İnsanlığın evrensel anlamda özgürleşmesini isteyen idealin hangi bağlamda gerçek kılınabileceğini araştıran ve bu uğurda destansı mücadeleler başlatarak hayatını ortaya koyan da bizdik. Bir yandan geçmişin tüm değerlerini önüne katıp süpüren bir toplumsal düzeneği tüm dünyada egemen kılmaya çalışırken, öbür yandan huzur ve garantilerden vazgeçmek istemeyen burjuvazinin yarattığı vahşeti tüm karmaşıklığıyla analiz eden ve bu gerçekliğin yarattığı uçuruma gözlerini kırpmadan bakan bir gelenekti bizimkisi. Elverişsiz, hatta teorik olarak imkânsız koşullar altında inşasına girişilen sosyalizmin sonuçta bürokratik bir devlet aygıtına dönüşüp taşlanmasına ilk isyan edenler de yine bizim geleneğimiz içinde yer alan devrimci teorisyenler ve militanlardı.
Öyleyse, nasıl oluyordu da postmodern düşüncenin eleştiri oklarından öncelikle sosyalistler gocunuyordu? Rasyonalist, pozitivist ve pragmatist bir Aydınlanmacılığı savunma görevi niçin sosyalistlerin omuzlarına yıkılıyordu? Tıpkı eski ustaları gibi, gelişkin ve incelikli bir felsefi söylem karşısında afallama-yacak kadar bilgili ve inançlı bir sosyalist olan Eagleton, o ironik ve yergici üs-lubuyla postmodernizmin çelişkilerini temel başlıklarıyla sergilerken neyin yolunda gitmediğini gösteriyor bizlere. Marksist düşüncenin postmodernizmle alıp vere-mediği ne varsa hepsini tek tek sergilerken, karşıtlarının hakkını vermeyi de bir an olsun ihmal etmiyor. Düşmanlarının kolayca yere serebilmek için karikatür-leştirdiği Marksist düşüncenin gücünün hem ruhuyla hem lafzıyla sergilendiği bu kitap, Marksizmin postmodern düşünce tarzıyla yürüttüğü hesaplaşmanın en önemli aşamalarından birini temsil ediyor.