PRANGA
Bazen kötü yaşanmışlıkların geçmişte kaldığını düşünür, tüm bu olanları değiştiremeyeceğini anlardı. Anlamış olması, yeni planlar yapmasına neden olsa da başarıya ulaşamıyordu. “Ömrümü adayacağım bir şey söyleyin bana, uğrunda ölmek dahi huzurdur.” yazmıştı bir kere defterine.
Her şeyin doğrusunu bildiğini sanmak, bundan emin olmak bile anlamsızdı. İnsanların birçoğu iki kere ikinin dört ettiğini bir ezber sonucu öğrenmişti. Yaşadıkları hayat; toplumun, ailelerinin onlara sunduğu bir ezberin neticesiydi. Kendi fikirlerinin, kendi isteklerinin zamanl
Tükendi
Gelince Haber VerPRANGA
Bazen kötü yaşanmışlıkların geçmişte kaldığını düşünür, tüm bu olanları değiştiremeyeceğini anlardı. Anlamış olması, yeni planlar yapmasına neden olsa da başarıya ulaşamıyordu. “Ömrümü adayacağım bir şey söyleyin bana, uğrunda ölmek dahi huzurdur.” yazmıştı bir kere defterine.
Her şeyin doğrusunu bildiğini sanmak, bundan emin olmak bile anlamsızdı. İnsanların birçoğu iki kere ikinin dört ettiğini bir ezber sonucu öğrenmişti. Yaşadıkları hayat; toplumun, ailelerinin onlara sunduğu bir ezberin neticesiydi. Kendi fikirlerinin, kendi isteklerinin zamanla kaybolduğu bir hayattı yaşadıkları. Umut reddediyordu bu hayatı, tek sorunuysa geçmişinin bir an bile peşini bırakmamasıydı.
Sorumsuz babasının sebep olduğu olay neticesinde kendini ağır bir depresyonun ortasında bulan Duygu ise içindeki en iyiyi ararken Umut ile karşılaşır. Her ikisine de sunulan yanlış hayata rağmen doğrunun peşinde birbirlerinden güç alarak yürüme istekleri zamanla aşka dönüşür. Duygu’nun babası Cemal’in verdiği kararların arkasındaki kadın Aslı ile yaptığı planlar ve karakterlerin kendi içindeki psikolojik sorgulamaları ise olayları içinden çıkılmaz bir hâle getirir ve hepsinin ayrı ayrı yaptıkları planları da ortaya çıkararak farklı bir sona sürükler.
PAYE
“Anlamak, anlamak, anlamak… Tek bir yargılamanın götürebildiği hayatın değişmez doğrusu. Üç yanlışın bir doğruyu götürdüğü bir sınav değil bu. Tek bir yanlışın dahi silinmez sonuçlar ve yıkımlar yarattığı adaletsiz bir dünya yalnızca. O muhteşem aşkların, bitmez sanılan ilişkilerin yıkımı, yargılamaktan kaynaklanıyor. Yanımızda gibi görünenlerin işler ciddiye bindiğinde yok olması içimizde büyük yaralar açıyor. Emin olmaktan uzak, güvensiz bir ortamın ittiği kasvetli bir yalnızlığın kendisi yaşam. Sevmek neden yetmiyor ve her şey neden uzun açıklamalar sonucu inanılması gereken bir şey oluveriyor. Oysa uzun açıklamalar, içinde yalan barındırabilen cümlelerden oluşur. Güvenmek, yalnızca sevdiğine inanmak, bakışların kurduğu açıklamaları hissetmek neden bu kadar zor? Benim sevgimdeki suskunluk bir çaresizliğin içinde olmamdan, belki de ruhumun hapsolduğu bu çaresizlik alışkanlıktan başka bir şey değil! Bunu neden anlamıyor? İflah olmazlığım neden sorun oluyor, neden sınırları var bu insanların, klişelerden doğmuş yalanları, egoları yargılar doğururken neden yok anlamları?”
ÖTENAZİ
“Bu evrenin sualleri bol…
Göz kamaştıran, kafa karıştıran bir konu bu, üzerine düşünmek bile başlı başına bir kaos hâli yaratabilir, tıpkı hiç düşünmemenin de yaratabileceği gibi bir kaos. Ama her ne olursa olsun bu dünya bir şekilde dönüyor, bu ağaçlar bir şekilde oksijen üretiyor ve işin özü insan bir şekilde yaşama ayak uydurabiliyor. Doğduğumuz zaman ciğerimizi yakıp ağlamamıza neden olan oksijen hayat boyu ciğerimize yerleşiyor.
Söylemek istediğim şey sevgili okur, her şey olabildiğine, bu sayfalara sığmayacak kadar karışık…
Buraya yazdığım üç-beş cümleden dahi onlarca soru çıkabilirken daha yazılmamış binlerce cümlenin ortaya çıkaracağı sorular beni ziyadesiyle ürkütüyor.
Ama bak, sana anlayabileceğin başka bir itirafta bulunayım. Bu günlüğü yazmaya başladığımda ilk olarak kendime şunu sordum:
‘İnsanlar beni tanımazken benim günlüğümü ya da yazdığım bu mektupları okuma vaktini neden bana bahşetsin?’”
Evet sevgili okur, vaktini kitabın içinden alıntı olan bu yazıya bahşettin. Üç-beş cümleden onlarca soru çıktı. Binlerce cümleden çıkacak sorulara hazır mısın?
YÜZLEŞME
Hani bazı kitaplar vardır, herkesin okuması için adlarına klasik deriz. Bazı kitapları da yatağımızın yanında duran komodinin üstünden kaldırmayız ve baş ucu kitabımız deriz. İşte bu kitap onlardan değil! Elimizden bırakmamamız ve her gün hangisinin olduğunu önemsemeden bir sayfasını açıp okumamız gereken bir eser bu… Altı çizilecek fazlasıyla kelime barındıran cümlelerden oluşuyor. Belki içinde yazanlar fazla içmekten dili şişmiş bir sarhoşun zırvalıklarından öteye gitmemektedir. Belki de yaşanmışlıkların, yaşananların, yaşanacakların ilahi bir ışığıdır. Ya da benim yanlış anladığım Yüzleşme’nin ta kendisidir. Karşısında duran yahut aynada baktığı, en kötüsü dışıyla iç dünyasının yüzleşmesidir, değil mi bayım?
Ümit Dağcı